Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Öpünce Geçer Sandım

Güneşin doğmasına tam 3 saat 17 dakika Sonra trafik uğultusu, dükkanlar, yollara dökülen cansız bir nehir   Yatağını değiştirirse diye bir gün Yanlış ağaçlara doğru çaputlar bağladım Bana kalan bu oldu dünden Öpünce geçer sandım Yumruk sıkmak gerekiyormuş Dünyayı durdurmak isimli bir masal anlattım Masadan sandalyeden başka kimse yokmuş duyan Saçlarım ıslak dışarı çıktım Cebimde beş kuruş Bütün gün sokak sokak dolaştım Halkın nabzını tuttum, ölmüş Bir şey olmadı bugün de Haber bültenlerine, başınıza gelenlere, yeni gelişmelere inandım Yine de olmadı Öpünce geçer sandım Sarılmanın bir sosyolojisi varmış Anadili unutturulan çocuklardan söz aldım Bir daha yapamayacaklarmış Tokalaşmanın, öpüşmenin, giyinmenin ve içmenin   Adaletin değil ama ödeşmenin politikasına Yanlış anlamanın, yanlış anlatmanın Dilinde çok az kalmış bir şivenin anlattığı o tarihe inandım Bir yarayı dikmek değil Haritadan bir şehri silmek Bir patlama, kay

Biz Onunla Çok Eskiden

Biz onunla eski arkadaşız Çok eskiden düşmüş olmamız gereken bu kara kaygan yerde Zaman zaman yamalanmış Yalan malan da olsa. Çok eski arkadaşız O kadar eski ki taşlara kazınmıştı hukukumuz Benim üzerimde yıldızlı gök Onun içinde ahlak yasası Don yok ama götümüzde. Belli ki rastlanılmış çok eskiden Belli ki aşılmış belirli bir süre zaman Yoksa nereden bilecektik çok eski arkadaşız Çok eskiden düştüğümüz bu beyaz boşluğa Karanlık adını takmışız. Önce yan yana oturduk Sonra aramıza bir çukur kazdık Gökyüzünü doldurmak için demişti çukura Bir ayna kırmalıyız şimdi Ve bu aramızda olmalı en büyük sır Gökyüzünü gömdüğümüz o gece Ne benim üstümde yıldızlı gök Ne onun içinde ahlak yasası Ne de don yoktu götümüzde  Yoksulluğun bütün çağlarında ellerimiz hep Ellerimiz çalıştı durdu Ellerimiz karanlıkta Ellerimiz böyle yeşil yeşil Toprakta küf Sütte zehir Kanda yalan vaadettiler Çukura gömdüğümüz gökyüzü Işıl ışıl yanıyor hâlâ.

kuyu meseli

çocuk avurtlarında tırnakçı dikişi, kal-u bela’dan format bir açıyor gözünü duman dumana zırıltıdan yanıyor orman kalemini kişnetiyor haftalık bülten, atlarını besletiyor doru devlet düdük sesleri, kul’am’para yakarışında fazla muhabbette argoyu mesken tutmuş döndürüyor çavuşun ucunda sözlük kayıran bir bulut! diyor, bir uçak, gazoz istiyor hamamcıdan papiklere göz koymuş babasultan: ıh yap diyor, bilinmesin yaşadığımız gelişi kaça, gidişi gafti, donunda sallarlar adamı çocuklara çömeli bahardan paket ettiler gelini gazeteye sarılı emanet sallama sesleri, deriye değen sivri yamuk yapıyor atmık göllerinde köfteden kurumuş malafat ayıkıldığı yerde soğuk yamalı haybecinin olmaz masalı çakmış roju ayakta kalmış ezgin, sırayı çapraz dönmüş kaynar yol yapıyor kendi masalına talebeye çekmiş istasyonda ihtiyar maval okur durur voltada abecinin son numarası bir yazıdaan bir turadan yaşamadan geçmiş masa başına bilbin, elinde kör kalem görgün namefta, namerhum, n

Sonra Yapılacak Tek Şey Var

Sen. Makinenin başındaki adam, atölyedeki adam. Yarın sana su boruları ve yemek kapları yapmayı bırakıp miğferler ve mitralyözler yapmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de! Sen. Tezgâhı ardındaki kız ve büroda çalışan kız. Yarın sana el bombalarını doldurmanı ve keskin nişancı tüfeklerine dürbün takmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de! Sen. Fabrika sahibi. Yarın sana talk pudrası ve kakao yerine barut satmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de! Sen. Laboratuardaki araştırmacı. Yarın sana eski yaşamı yok edecek yeni bir ölüm keşfetmeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:  HAYIR de! Sen. Odasındaki şair. Yarın sana aşk şarkılarını bir yana bırakıp nefret şarkıları söylemeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var:  HAYIR de! Sen. Hastasının başındaki hekim. Yarın sana cepheye gönderilecekler için sağlam raporu yazmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de! Sen. Kürsüdeki rahip. Yarın sana cinayeti kutsamanı ve savaşa

Boş Belge: Türkçe Edebiyat

Yine akşam oldu. Mesaiden yorgun argın çıkılmış, gün batımı kaçırılmış, bir gün daha kaybedilmiş, omuzlarımızdaki rüya-kediler bütün gün beynimizin içini kemirmiş, beynimiz rüya-kedilere karşı zamansız-böcekler yaratmış, sonra kontrolden çıkan iki savaşçı birlik bir araya gelip beynimizle savaşmaya devam etmişti: Onu öyle söylemeseydim, keşke orada o cevabı verebilseydim, keşke zamanında başka bir meslek seçebilseydim, dünyanın haritalandırılmamış yerlerini keşfetmeye çalışırken ben de öyle haritasız, zamansız, geriye dönüşsüz kaybolup gitseydim… Ama olmadı. Çünkü her şey olması gerektiği gibi oldu. Şimdi de, sanki yarın bütün o giriş-çıkışlar hiç olmayacakmış, otel öğlen boşalıp yine aynı öğlen dolmayacakmış, yüzlerce odanın binlerce valizi hiç taşınmayacakmış gibi içmeye gidiyordum. Önce omzumdaki kediyi susturdum, sonra da aklımın içindeki kıpır kıpır böcekleri defedip sahilden meyhaneye doğru yürümeye devam ettim. Deniz kızlarının, yunusların, gececil martıların, karanlıkları

Kiç İkame: İmamoğlu bir sabah korkunç düşlerden uyandığında…

Eserlerin kendinden değil de toplumsal arkaplandan yola çıkmayı seviyoruz: Ressama giydirdiğimiz “çıldırmış ulusalcı” deligömleğini dikmek  en pratik yol. Bu gayet mantıklı ama ölümcül derecede de zararlı. Bir başka hatalı yaklaşım ise nitelikli olmayan halk sanatını yeteneksizlik üzerinden değerlendirip rafa kaldırmak. Oysa söz konusu eser nesnel olarak değerlendirildiğinde, yerleşik bir hastalığın dışavurumu olduğu, bunun da onu sanat eseri yapmaya yettiği görülecektir. Öncelikli olarak resmin kiç kisvesi altında bir ucubeliği gözler önüne serdiği kabul edilmeli. Taşıyıcı tüm kolonları bu kiçlik üzerine kurulu: Biçimin her şey olduğunu kabul etmeli ki anlatmak istediği suçu kendi de işlesin, ve resim görüldüğü anda, kendisine bakan bakış ile o açık sözleşmeyi imzalasın. Bu suç ortaklığı da görevini yapsın ve bilgiyi ifşa etsin. (Günümüzde üstanlatı ile kendinden bahsetmeyen her eser ölü doğmuştur ve ancak dekorasyon amacı ile kullanılabilir.) İşporta işi bir görünüm için üzeri

Dört Naylon Torba

Bir odada uyanılır. Arkadaş evidir. Yalnızsındır. Uykusuzsundur. Kalkarsın. Duş almazsın. Yüzünü yıkamazsın. Diş fırçan yoktur. Evden kendini çöpü atar gibi atarsın. Aynen böyledir. Kaldırımlara bakarak yürürsün. Makinelerle iyi anlaşırsın. Bilet verirler, su verirler, iade ederler. Turnikelerden geçersin. Metroya binilir. İnsanlara bakılır. Ayakkabılara bakılır. İnsanların arasından zorlanarak kapıya varırsın. Kızıldeniz bir kez daha yarılır. Yarılan deniz az sonra iz bırakmadan kapanır. Merdivende dikilirken insanların götüne bakmamaya çalışarak insanların götüne bakarsın. Sema'ya uğranacaktır. Sema'nın anlatacakları vardır. Anlat Sema denir. Sema anlatmaya başlar. - Kadının çocuğu ölmüş. Boğulmuş, boğulmuş. Benim anladığım çocuk ölmeseymiş de yine depresyona girermiş o kadın. Çocuğunun ölmesi bahane. Deli o kadın. Bakışlarından belli. Çocuğun ne suçu olacak canım. Babasının dikkatsizliği diyorlar. Sema bana bunları neden anlatıyorsun. Hayatıma nasıl girdin? Anne