Ana içeriğe atla

konuşma


“üç oda bir salon evimizin kozasından,
kendimize özel bir evren yaratmış oturuyoruz, taksit taksit,
dışarda insanlar ölürken duvarlar kan geçirmiyor diye ağlamıyoruz gürül gürül,
hafta sonu dostlarımızı ağırlıyoruz,
hafta içi annemleri,
bol bol okuyor, bol bol içiyoruz,
bunun bir yararı olacakmış gibi;

insansın sen, yok ki çaresi hastalığının.

hayatta kalmak adına ne varsa alıyoruz, diyordun,

kırmızı çoğunlukla kırmızı, mavi genellikle mavi,
bir süredir renk tayfına inanmıyorsun.
bir süredir allah’a ve toplumsal sözleşmeye,
içinde uzaktan gülümseyip duran o incecik düşten ülkeye de,
ve tüketmeye ve sevmeye de bir süredir,

yine de yanları pembe çizgili spor ayakkabılarım,

ve senin her iki kış dönümünde nükseden kadife pantolon ihtiyacın,
kışa hazırlanıyoruz aklımızda eşyalar, nesneler,
(önümüz yaz)
ölüm ve gerçek olmasını dilediğimiz diğer karanlık şeyler;

insansın sen, belki bulunur bir hal çaresi.


hasır örme abajurlar altında yediğimiz akşam yemekleri de doyurmuyor artık seni,

pazar günü bitmek bilmeyen gazete ekleri, okuduktan sonra hiçbir şey hatırlamıyoruz,
bütün hayatımız bu sanki.

ben de başka bir çıkış başka bir çare, başka bir dünya aramadım mı sanıyorsun,
yüzümü asıp buralarda çok boyanmış bir duvara,
bir enlem daha geçip,
başka bir boylam sonra, nasıl oluyorsa zamansız bir okyanusta,
bir devrim ihtimalini, gerçek kuzeyi,
cayroları ve gpsleri, kumandaları ve bu nakliyat ideolojisini,
durmadan bir yerden bir yere taşınan dünyayı,
ve çok eski bir yük hayvanı olarak hamalları,
tüm otomobilleri ve polis devletini ve plastiği de bırakarak ardımda,
başka bir dünyaya inanmadım mı sanıyorsun,
hiçbir yazışmada dilbilgisi kurallarına ihanet etmemeye özen gösterip,
öldürmeyi düşleyerek, tanımadığım o çılgın kalabalığı.


palaspandıras fanzin 15

Yorumlar

PoP

kalp krizi belirtileri ve kısa açıklamaları

toz ve kilittaşlar arasında, ormana uzak ışıklar altında otobanlarda hayvan leşleri, devlet dairelerinde çürümüşlük ve uyuşma salyangozları rengarenk boyadım, artık hepimiz daha da perişanız. "kalp krizinin neden olduğu göğüs ağrısı bıçak gibi giren bir ağrıya benzetilebilir. sanki göğsün ortası sıkılıyor ya da üzerine baskı uygulanıyor gibi hissedebilirsiniz. bu ağrı 3-4 dakika sürebilir, ara ara geçip tekrar geri gelebilir. göğsünüze bir gece yaşlı bir öküz oturabilir." sabahları yılgınlık belirliyor ve otobüslere tutunmuş milyonlarca el arasında tırnaklarından fışkırıyor ne iş yapmadığın bu da birleştiremiyor bizi gözünde çapaklarla uyanıp evden fırladığın bir sabah yaklaşmakta olduğun mesai oyalarken günlerini adımlarınla katıldığın medeniyetler tarihi kaldırımlarda açtığın belli belirsiz çiçek yüzünün gezegende açtığı uykulu yara kendin için hiç düşünmediğin şeyler gelip duruyor kapına atak, kaygı, bir miktar bulanma kira, aidat, sgk ke

dua

-epidermisten evrene yayılan küçük deri parçalarını düşün gövdenden parçalanıp ufalanarak dünyaya karışan tozdur o yıldız tozu, insan tozu, canlı ve ölü toz hiçbir fark yok aralarında yeterince temele indiğinde her şey cansızdır- her hafta en baştan tekrarlanan bir pazartesi olarak yeryüzüne neredeyse dik bir açıyla halısahalardan, ıstakalardan, erkek kokulu oyun salonlarından uzakta yaşamış bir hayvan olarak hayaller, olmayacak projeler ve her daim kolpa bir doğaya yerleşme düşüncesiyle bazan sokaklara, kaldırımlara, taşıtlara ve bankalara düşman bir tavırla bazan bir markayı ayaklarıma denerken bazan yüzündeki ıslak maskeyi ve gözyaşarmış gözlerini daha çok severek, -dua eder gibi, çok kullanılmış dudaklarımı küfredip ışık hızının bir oyunu yüzünden bir saniyenin birkaç milyonda biri boyunca gözlerinin geçmişinden öpüyorum- rutubet ve kömür kokulu gecekondularda cigara kovalamayı özleyerek uzun süredir görüşmediğim bir dostun içimde bıraktığı tedirginlik ama özle

Dış Güçler: Bir Pazar Akşamı Rastladım Size

Dünyanın bütün pazarları birbirine benziyor. Tanrı haftanın günlerini yaratırken tek bir pazar yaratmış ve onu bir kere kopyalayıp sonsuz kere yapıştırmış gibi. Ama o pazar hayatımda yaşadığım tek ve bu yüzden en farklı pazardı. O Ses'i izliyordum, Özden banyoda saçlarını kurutuyordu. Sehpadaki şarap kadehine uzanırken bir anda onları orada gördüm. Her sağlıklı insan gibi yerimden sıçrayıp çığlık attım. Çığlığım bittiğinde fön makinesinin sustuğunu fark ettim, Özden salon kapısında elinde fön makinesi ile dikiliyordu. Ağzı şaşkınlıktan yarım açık kalmıştı. Gözlerini odadaki iki kişiden ayıramıyordu. “Siz, siz…” diye kekeledim ve sustum. “Siz” dedim tekrardan gücümü toplamaya çalışarak, “ne, ne… ne zaman girdiniz içeriye?” “Halı için geldik” dedi kadın, adamla birlikte gülümsediler ve devam etti, “şaka, biz hep buradaydık.” Sesinde belli belirsiz bir aksan var gibiydi. Özden elinde fön makinesi, arkasında fön makinesinin kablosunu sürükleyerek yanıma geldi. Odadaki insa