bana kalırsa anayurt oteli, her insanın bir gün yaşayabileceği muhtemel bir kırılmanın romanı. zebercet taşra sıkıntısıyla örülü hayatında yine de yaşamaya devam ediyor çünkü çıldırması için ihtiyacı olan katalizör, kendisine taşra tarafından verilmiyor. o tek düze, her günü birbirinin tıpatıp aynısı hayatında bu sayede yaşayabiliyor, normalmiş gibi davranabiliyor. gündelik hareketlerinin dışına çıkamamak, onu çıldırmaya müsait kimyasının sınırları içinde tutabiliyor: anahtar alıp veriyor, hesapları tutuyor, gidip kasaba meyhanesinde iki tek atıyor, hizmetçi kadınla sikişiyor, berbere gidiyor, vs... tüm bu kanıksanmış ritüel zebercet'in kendi kendisinin de tedavisi demek.
ama zebercet bizler kadar şanslı ya da şanssız değil. gecikmeli ankara treniyle gelen kadın, zebercet'in kimyasının kırılması için yeterli oluyor. dış dünyadan, başka bir hayattan gelen; zebercet'in başka biri olup başka bir şekilde yaşayabileceği ihtimalini onun yüzüne vuran kadın hayatına bir anda giriyor ve bir anda da çıkıyor. zebercet kadının otele bir daha dönmeyeceğini bile bile, yine de içinde o umudu saklı tutmak istiyor. kırılma bir kez yaşandığı için artık geriye dönemeyeceğini, başka bir hayatın zehrinin kanına karıştığını biliyor. artık çıldırmaması zebercet'in kendi doğasına aykırı bir hal alıyor ve zebercet kendinden bağımsız olarak oluşmuş sıkıcı hayatını, yine kendinden bağımsız bir karakterin darbesiyle yıkıyor.
zaman zaman hepimizin zebercet olduğunu söyleyen insanlar oluyor. potansiyel zebercetler olduğumuz doğru olabilir ama hepimizin onun kadar sıkılmadığı da bir gerçek. yine de bir gün, hayatımıza gecikmeli bir trenle girecek bir kadının ya da adamın uğraşıp didinerek oluşturduğumuz tecridlerin duvarlarını, küçücük bir darbeyle yıkıp yıkamayacağını bilmiyoruz. bu deneyim şimdilik bize oldukça uzak görünüyor. olası o an gelene kadar köşedeki birahanede iki tek atmaya devam sanırım. survivor da izleyebilirsiniz. survivor izleyenlerin çıldırmaya karşı daha dayanıklı olduğu gözlemlenmiş.
Yorumlar