Üzgünüm
-dışardan yemek söyledim-
Üzgünüm
-kötü bir gündü-
Üzgünüm
-bundan sonrası böyle geçecek. el yazım birden bozuldu. durdum. dehşetli bir göz kaçırmaydı. anladığından korktun mu hiç. geriye dönüşü yoktu. yaşanmış olan yaşanmıştır. yaklaşmakta olan yanımızdan geçti gitti ve hiçbirimiz fark etmedik bunu. üzgünüm. yemeğim gelmedi. dünya ısındı. bu bir değer kaybıydı. kaygan. orada olmaması gereken bir şeye elim değmiş gibi. eşyadan bir his kaptım. bu bir zehirlenmenin anısı gibiydi. dündü. her şey orada bitti ve devam etti. bittikten sonra devam etmesi ne anlama gelir. bunu biliyorsun. gözlerini kaçırdığın o an. dünyayı anladın. bütün borçların silindi. sinir uçların son bir kez titreşti. o an. gerisi yoktu ama devam etti. vazgeçilmiş bir intihar değildi. ölüm gerçekleşmişti ama yaşamak devam etti.-
Üzgünüm
-yemek geldi. televizyonu açtım. haberlerde bir adam. dünyayı anlatıyordu. sayılardan söz etti. sanırım dünyada onlardan başka bir şey yoktu. ölenler, eşya, meclisteki fikirler, ölenler, atomlar. bir takım şeyler daha olmuştu. süreksiz bir uğultu. sesin yavaş çekimde boğulduğu. kapı bir daha çaldı. açmadım. muhakkak haberledeki bir sayıydı. ya da olacaktı. sadece bir zaman meselesi. bir sayının üzerine giydirilmiş kiralık, geçici bir giysi. içinde bir şeyler olabilirdi. yalnızca ben yapamadım. belki de. sadece. hepsi. buydu.-
Üzgünüm
- beş dakikaya ihtiyacım vardı. yalnızca benim olan bir beş dakika. bir şarkı, bir otuzbir, bir unutma aralığı. hepsi bu oyalanma ile ilgiliydi. sanki bir an bu oyunu bıraksam dünya tarafından boğulacaktım. kapı çaldı. bu senin geleceğin saatti. açtım. sen de bu oyalanmanın bir parçasıydın. bunun karşılıklı olduğunu biliyordum. buraya gelmenin bir anlamı kalmadığından bu yana ne kadar zaman geçmişti. bunu bırakman gerektiğini ikimiz de ne zaman anlayacaktık. sana gelmeyi, telefonlarını açmayı ne zaman bırakmam gerekiyordu. hepsi için üzgündüm. her şey bir gün bitiyordu. bizim zamanımızın şanssızlığı artık hiç başlamamasıydı. bütün bunları yaşamak için değil ölmemek için yapıyorduk. pencereden dışarıya bakmak, buzdolabının kapısını açıp raflara bakmak, televizyona bakmak, sana bakmak. hepsi birdi. üzgündüm. dışarda bulutlar akıp gidiyordu. dışarda bir hayat akıp gidiyordu. neden olduğunu unutmuştum. bunu bir süre birbirimize hatırlattığımızı biliyorum. ama yine unuttum. üzgünüm. yaşam böyledir. buna alışmalıydım ve alıştım. yaşam böyledir. üzgünüm.
Yorumlar