Ana içeriğe atla

Bir Öğle Vakti İçin Şiir


Beni tastamam böyle ettiler
künye taktılar boynuma
kaya kadar belirliyim
bitki adları gibi biliniyorum
nasıl beslenmem gerektiğinin tarifleri
sevgi zorluyorlar
anla zorluyorlar
tut diyorlar
bırakırsan kimse değil sen ölürsün
ne bıraktım ne öldüm ne de buradayım şimdi
senden n'aber?

Benim bir deneyim olarak kabul ettiğim yolculuk
öyle bir yolculuk vardı
bir öğle vakti başladı
her şey bitti sonraki öğle vakti
kuşlar dindi
rüzgar öldü
doğumgünleri
bir yaşamı olduğunu
bunun bir yaşam olduğunu
bitki, kaya, insan gibi bir yaşam olduğunu Bir alçaklık olarak yürürken kaldırımda Kıçı yırtık, kurumuş çamurlarıyla Pembe bir eşofman altı Çöpten bulunmuş lame bir çanta ile -İşte bu, bütün bir dünyanın tek bir anda anlatılmasıydı İnsanlığın bütün zenginliği Kırık dökük bir kaldırım, kıçı yırtık bir eşofmandı.- Meyankökü şerbetinin tadı panzer lastiklerinin kokusuna karışıyordu
demir kokuyordu plastik bile Her köşe başında bir kontrol noktası Çelik bariyer,
polikarbon kalkan,
beton barikat arkasına çekilmiş bir devlet
sonradan anladım neden her şeyin demir koktuğunu

bir memur Vuracak güpegündüz birini Bir silah açacak bir anda kaldırımda Hileli bir çiçek gibi
Silah sesinden irkilmeyen güvercin sessizliği Silah seslerini ayırt edebilen çocukların seslerine karışıyor Bir öğle vakti Bir öğle vakti için Çok değil mi bütün bunlar

Yorumlar

PoP

kalp krizi belirtileri ve kısa açıklamaları

toz ve kilittaşlar arasında, ormana uzak ışıklar altında otobanlarda hayvan leşleri, devlet dairelerinde çürümüşlük ve uyuşma salyangozları rengarenk boyadım, artık hepimiz daha da perişanız. "kalp krizinin neden olduğu göğüs ağrısı bıçak gibi giren bir ağrıya benzetilebilir. sanki göğsün ortası sıkılıyor ya da üzerine baskı uygulanıyor gibi hissedebilirsiniz. bu ağrı 3-4 dakika sürebilir, ara ara geçip tekrar geri gelebilir. göğsünüze bir gece yaşlı bir öküz oturabilir." sabahları yılgınlık belirliyor ve otobüslere tutunmuş milyonlarca el arasında tırnaklarından fışkırıyor ne iş yapmadığın bu da birleştiremiyor bizi gözünde çapaklarla uyanıp evden fırladığın bir sabah yaklaşmakta olduğun mesai oyalarken günlerini adımlarınla katıldığın medeniyetler tarihi kaldırımlarda açtığın belli belirsiz çiçek yüzünün gezegende açtığı uykulu yara kendin için hiç düşünmediğin şeyler gelip duruyor kapına atak, kaygı, bir miktar bulanma kira, aidat, sgk ke

dua

-epidermisten evrene yayılan küçük deri parçalarını düşün gövdenden parçalanıp ufalanarak dünyaya karışan tozdur o yıldız tozu, insan tozu, canlı ve ölü toz hiçbir fark yok aralarında yeterince temele indiğinde her şey cansızdır- her hafta en baştan tekrarlanan bir pazartesi olarak yeryüzüne neredeyse dik bir açıyla halısahalardan, ıstakalardan, erkek kokulu oyun salonlarından uzakta yaşamış bir hayvan olarak hayaller, olmayacak projeler ve her daim kolpa bir doğaya yerleşme düşüncesiyle bazan sokaklara, kaldırımlara, taşıtlara ve bankalara düşman bir tavırla bazan bir markayı ayaklarıma denerken bazan yüzündeki ıslak maskeyi ve gözyaşarmış gözlerini daha çok severek, -dua eder gibi, çok kullanılmış dudaklarımı küfredip ışık hızının bir oyunu yüzünden bir saniyenin birkaç milyonda biri boyunca gözlerinin geçmişinden öpüyorum- rutubet ve kömür kokulu gecekondularda cigara kovalamayı özleyerek uzun süredir görüşmediğim bir dostun içimde bıraktığı tedirginlik ama özle

Dış Güçler: Bir Pazar Akşamı Rastladım Size

Dünyanın bütün pazarları birbirine benziyor. Tanrı haftanın günlerini yaratırken tek bir pazar yaratmış ve onu bir kere kopyalayıp sonsuz kere yapıştırmış gibi. Ama o pazar hayatımda yaşadığım tek ve bu yüzden en farklı pazardı. O Ses'i izliyordum, Özden banyoda saçlarını kurutuyordu. Sehpadaki şarap kadehine uzanırken bir anda onları orada gördüm. Her sağlıklı insan gibi yerimden sıçrayıp çığlık attım. Çığlığım bittiğinde fön makinesinin sustuğunu fark ettim, Özden salon kapısında elinde fön makinesi ile dikiliyordu. Ağzı şaşkınlıktan yarım açık kalmıştı. Gözlerini odadaki iki kişiden ayıramıyordu. “Siz, siz…” diye kekeledim ve sustum. “Siz” dedim tekrardan gücümü toplamaya çalışarak, “ne, ne… ne zaman girdiniz içeriye?” “Halı için geldik” dedi kadın, adamla birlikte gülümsediler ve devam etti, “şaka, biz hep buradaydık.” Sesinde belli belirsiz bir aksan var gibiydi. Özden elinde fön makinesi, arkasında fön makinesinin kablosunu sürükleyerek yanıma geldi. Odadaki insa