Ana içeriğe atla

kurguda bir boşluk

 

bir gün görüşeceğiz. kıştan sonra.

ya kurguda bir boşluk var ya dünya tuhaf, ya çamurdan ya kaburgadan saçma bir yaradılışın yan etkisi, olağanüstünün kaybedilmesiyle yerçekimi devreye giriyor, bizi sıkı sıkı bağlıyorlar yere, yerle ilişkili bir şeylerle bağlıyorlar bizi, ağırlık birimleri, değerler, yasalar, ışıklar yanıyor, hayaletler kayboluyor ortadan, canlı, sıkıcı bir yayın başlıyor işte.


ellerime bak, kavrıyorlar yorgun ve umutsuz aletimi, bir baş parmak ve bir işaret parmağı bir araya gelmeseydi mümkün müydü bu, ve bir başkaldırı gerçekleşiyor ölüme karşı; hangi zafer uzun sürmüş ki o kadar, hangi yakınlık o kadar saydam, hangi uzaklık o kadar hesaplı.


bardağın sıvıya çektiği sınır, verdiği biçim, akşamüstünün bir boşluk duygusunun adı olması, bedenin kişiye çektiği sınır, ömrün bir mimari biçim, boşluğun çelik, çimento, bir gün son bulması hepsinin.


bir gün görüşeceğiz. bir akşamüstü. boşlukla doluyken etrafımız.


orada baltalarına yaslananlar oldu, burada kökleri çürümüş bir ağacı diktiler şehrin meydanına, yedi gün yedi gece dans ettik etrafında, sonra polis geldi, kolumuzu kırdı, şarkımızı yasakladı, konuşanlar oldu, alışanlar, bir de çok uzakta bir yerde, ilk kez kendisiyle yakınlık kurdu biri, daha önce kimse sevmemişti onu.


bir gün karşılaşacağız. ölmeden önce seninle.


Yorumlar

PoP

kalp krizi belirtileri ve kısa açıklamaları

toz ve kilittaşlar arasında, ormana uzak ışıklar altında otobanlarda hayvan leşleri, devlet dairelerinde çürümüşlük ve uyuşma salyangozları rengarenk boyadım, artık hepimiz daha da perişanız. "kalp krizinin neden olduğu göğüs ağrısı bıçak gibi giren bir ağrıya benzetilebilir. sanki göğsün ortası sıkılıyor ya da üzerine baskı uygulanıyor gibi hissedebilirsiniz. bu ağrı 3-4 dakika sürebilir, ara ara geçip tekrar geri gelebilir. göğsünüze bir gece yaşlı bir öküz oturabilir." sabahları yılgınlık belirliyor ve otobüslere tutunmuş milyonlarca el arasında tırnaklarından fışkırıyor ne iş yapmadığın bu da birleştiremiyor bizi gözünde çapaklarla uyanıp evden fırladığın bir sabah yaklaşmakta olduğun mesai oyalarken günlerini adımlarınla katıldığın medeniyetler tarihi kaldırımlarda açtığın belli belirsiz çiçek yüzünün gezegende açtığı uykulu yara kendin için hiç düşünmediğin şeyler gelip duruyor kapına atak, kaygı, bir miktar bulanma kira, aidat, sgk ke

dua

-epidermisten evrene yayılan küçük deri parçalarını düşün gövdenden parçalanıp ufalanarak dünyaya karışan tozdur o yıldız tozu, insan tozu, canlı ve ölü toz hiçbir fark yok aralarında yeterince temele indiğinde her şey cansızdır- her hafta en baştan tekrarlanan bir pazartesi olarak yeryüzüne neredeyse dik bir açıyla halısahalardan, ıstakalardan, erkek kokulu oyun salonlarından uzakta yaşamış bir hayvan olarak hayaller, olmayacak projeler ve her daim kolpa bir doğaya yerleşme düşüncesiyle bazan sokaklara, kaldırımlara, taşıtlara ve bankalara düşman bir tavırla bazan bir markayı ayaklarıma denerken bazan yüzündeki ıslak maskeyi ve gözyaşarmış gözlerini daha çok severek, -dua eder gibi, çok kullanılmış dudaklarımı küfredip ışık hızının bir oyunu yüzünden bir saniyenin birkaç milyonda biri boyunca gözlerinin geçmişinden öpüyorum- rutubet ve kömür kokulu gecekondularda cigara kovalamayı özleyerek uzun süredir görüşmediğim bir dostun içimde bıraktığı tedirginlik ama özle

Dış Güçler: Bir Pazar Akşamı Rastladım Size

Dünyanın bütün pazarları birbirine benziyor. Tanrı haftanın günlerini yaratırken tek bir pazar yaratmış ve onu bir kere kopyalayıp sonsuz kere yapıştırmış gibi. Ama o pazar hayatımda yaşadığım tek ve bu yüzden en farklı pazardı. O Ses'i izliyordum, Özden banyoda saçlarını kurutuyordu. Sehpadaki şarap kadehine uzanırken bir anda onları orada gördüm. Her sağlıklı insan gibi yerimden sıçrayıp çığlık attım. Çığlığım bittiğinde fön makinesinin sustuğunu fark ettim, Özden salon kapısında elinde fön makinesi ile dikiliyordu. Ağzı şaşkınlıktan yarım açık kalmıştı. Gözlerini odadaki iki kişiden ayıramıyordu. “Siz, siz…” diye kekeledim ve sustum. “Siz” dedim tekrardan gücümü toplamaya çalışarak, “ne, ne… ne zaman girdiniz içeriye?” “Halı için geldik” dedi kadın, adamla birlikte gülümsediler ve devam etti, “şaka, biz hep buradaydık.” Sesinde belli belirsiz bir aksan var gibiydi. Özden elinde fön makinesi, arkasında fön makinesinin kablosunu sürükleyerek yanıma geldi. Odadaki insa