Eski şiir duygular üzerine olmaktan çok dünya ve onun hikayeleri ile ilgiliydi. Günümüz şiirinin ise bir tür bilinçdışı boşalması biçiminde yazıldığını görmek mümkün. Bu bir yandan şairin kamusal alanda bir terapi seansı taklidi yaparken kirli ya da temiz, tüm çamaşırlarını ortaya dökmekten utanmaması ile ilgili olmalı. Öyle ya, durduk yere insanlara neden annebaba sorunlarınızdan bahsedersiniz ki? Ya da nasıl bahsedebilirsiniz? Öğle vakti çektiğiniz 31'in kokusu da üzerinizdedir üstelik. Depresyon, battaniye ve koltukla karışmış bu koku bir lanet gibi peşinizdedir. Bunun bir tür açıklık, açık yüreklilik, cesurca bir tavır olduğunu söylemek mümkün ama bir yandan da birkaç birim utanmazlık barındırmadığını söylemek zor.
Şiiri bu anlamda bir bilinçdışı yansıması olarak kabul ettiğimizde günümüz Şakacı Şiir'ini de aynı bağlam dahilinde inceleyebiliriz. Şair neden sürekli şaka yapma ihtiyacı hisseder:?
Çünkü artık tüm çarelerin tükendiği bir yerdedir o. Kendi hiçliği ve dünyanın hiçliği ile burun buruna, birbirinin içinden geçerek sürekli tekrarlanan bu curcunalı, kof ve barbar anlamsızlığın içinde şaka yapmaktan başka bir yol kalmış mıdır? Dünya neredeyse geri döndürülemez bir biçimde iklimsel bir çevre yıkımı ile başbaşadır. İnsan ilişkilerinin çıkara dayalı doğası çözüleli çok olmuştur. Tanrı'nın cenaze namazı kılınalı da hatırı sayılı bir zaman geçmiştir. Dünya büyüsünü ve gizemini sonsuza kadar kaybetmiştir. Enformasyonun bir çığ gibi üstümüze her an biriktiği, kalabalıktan müteşekkil müptezelliğin her şeyin içini iki kez boşalttığı, sözün değerinin kalmadığı, sinikliğin, umursamazlığın bir şövalyelik gibi pazarlandığı bir yerde elinizde tek bir değer kalır. Anlamsızca, hiç durmadan yapılan şakanın değeri. Rengarenk tabutlar, pembe kurukafalar, saldırgan şakalar arasında dünyanın yıkımı ile eşzamanlı, hiç susmayan nihilist bir kahkahaya katılmaktan daha mantıklı bir tercih yoktur artık.
Yorumlar