Ana içeriğe atla

Şakacı Şiir



Eski şiir duygular üzerine olmaktan çok dünya ve onun hikayeleri ile ilgiliydi. Günümüz şiirinin ise bir tür bilinçdışı boşalması biçiminde yazıldığını görmek mümkün. Bu bir yandan şairin kamusal alanda bir terapi seansı taklidi yaparken kirli ya da temiz, tüm çamaşırlarını ortaya dökmekten utanmaması ile ilgili olmalı. Öyle ya, durduk yere insanlara neden annebaba sorunlarınızdan bahsedersiniz ki? Ya da nasıl bahsedebilirsiniz? Öğle vakti çektiğiniz 31'in kokusu da üzerinizdedir üstelik. Depresyon, battaniye ve koltukla karışmış bu koku bir lanet gibi peşinizdedir.  Bunun bir tür açıklık, açık yüreklilik, cesurca bir tavır olduğunu söylemek mümkün ama bir yandan da birkaç birim utanmazlık barındırmadığını söylemek zor.

Şiiri bu anlamda bir bilinçdışı yansıması olarak kabul ettiğimizde günümüz Şakacı Şiir'ini de aynı bağlam dahilinde inceleyebiliriz. Şair neden sürekli şaka yapma ihtiyacı hisseder:? 

Çünkü artık tüm çarelerin tükendiği bir yerdedir o. Kendi hiçliği ve dünyanın hiçliği ile burun buruna, birbirinin içinden geçerek sürekli tekrarlanan bu curcunalı, kof ve barbar anlamsızlığın içinde şaka yapmaktan başka bir yol kalmış mıdır? Dünya neredeyse geri döndürülemez bir biçimde iklimsel bir çevre yıkımı ile başbaşadır. İnsan ilişkilerinin çıkara dayalı doğası çözüleli çok olmuştur. Tanrı'nın cenaze namazı kılınalı da hatırı sayılı bir zaman geçmiştir. Dünya büyüsünü ve gizemini sonsuza kadar kaybetmiştir. Enformasyonun bir çığ gibi üstümüze her an biriktiği, kalabalıktan müteşekkil müptezelliğin her şeyin içini iki kez boşalttığı, sözün değerinin kalmadığı, sinikliğin, umursamazlığın bir şövalyelik gibi pazarlandığı bir yerde elinizde tek bir değer kalır. Anlamsızca, hiç durmadan yapılan şakanın değeri. Rengarenk tabutlar, pembe kurukafalar, saldırgan şakalar arasında dünyanın yıkımı ile eşzamanlı, hiç susmayan nihilist bir kahkahaya katılmaktan daha mantıklı bir tercih yoktur artık.

Yorumlar

PoP

kalp krizi belirtileri ve kısa açıklamaları

toz ve kilittaşlar arasında, ormana uzak ışıklar altında otobanlarda hayvan leşleri, devlet dairelerinde çürümüşlük ve uyuşma salyangozları rengarenk boyadım, artık hepimiz daha da perişanız. "kalp krizinin neden olduğu göğüs ağrısı bıçak gibi giren bir ağrıya benzetilebilir. sanki göğsün ortası sıkılıyor ya da üzerine baskı uygulanıyor gibi hissedebilirsiniz. bu ağrı 3-4 dakika sürebilir, ara ara geçip tekrar geri gelebilir. göğsünüze bir gece yaşlı bir öküz oturabilir." sabahları yılgınlık belirliyor ve otobüslere tutunmuş milyonlarca el arasında tırnaklarından fışkırıyor ne iş yapmadığın bu da birleştiremiyor bizi gözünde çapaklarla uyanıp evden fırladığın bir sabah yaklaşmakta olduğun mesai oyalarken günlerini adımlarınla katıldığın medeniyetler tarihi kaldırımlarda açtığın belli belirsiz çiçek yüzünün gezegende açtığı uykulu yara kendin için hiç düşünmediğin şeyler gelip duruyor kapına atak, kaygı, bir miktar bulanma kira, aidat, sgk ke

dua

-epidermisten evrene yayılan küçük deri parçalarını düşün gövdenden parçalanıp ufalanarak dünyaya karışan tozdur o yıldız tozu, insan tozu, canlı ve ölü toz hiçbir fark yok aralarında yeterince temele indiğinde her şey cansızdır- her hafta en baştan tekrarlanan bir pazartesi olarak yeryüzüne neredeyse dik bir açıyla halısahalardan, ıstakalardan, erkek kokulu oyun salonlarından uzakta yaşamış bir hayvan olarak hayaller, olmayacak projeler ve her daim kolpa bir doğaya yerleşme düşüncesiyle bazan sokaklara, kaldırımlara, taşıtlara ve bankalara düşman bir tavırla bazan bir markayı ayaklarıma denerken bazan yüzündeki ıslak maskeyi ve gözyaşarmış gözlerini daha çok severek, -dua eder gibi, çok kullanılmış dudaklarımı küfredip ışık hızının bir oyunu yüzünden bir saniyenin birkaç milyonda biri boyunca gözlerinin geçmişinden öpüyorum- rutubet ve kömür kokulu gecekondularda cigara kovalamayı özleyerek uzun süredir görüşmediğim bir dostun içimde bıraktığı tedirginlik ama özle

Dış Güçler: Bir Pazar Akşamı Rastladım Size

Dünyanın bütün pazarları birbirine benziyor. Tanrı haftanın günlerini yaratırken tek bir pazar yaratmış ve onu bir kere kopyalayıp sonsuz kere yapıştırmış gibi. Ama o pazar hayatımda yaşadığım tek ve bu yüzden en farklı pazardı. O Ses'i izliyordum, Özden banyoda saçlarını kurutuyordu. Sehpadaki şarap kadehine uzanırken bir anda onları orada gördüm. Her sağlıklı insan gibi yerimden sıçrayıp çığlık attım. Çığlığım bittiğinde fön makinesinin sustuğunu fark ettim, Özden salon kapısında elinde fön makinesi ile dikiliyordu. Ağzı şaşkınlıktan yarım açık kalmıştı. Gözlerini odadaki iki kişiden ayıramıyordu. “Siz, siz…” diye kekeledim ve sustum. “Siz” dedim tekrardan gücümü toplamaya çalışarak, “ne, ne… ne zaman girdiniz içeriye?” “Halı için geldik” dedi kadın, adamla birlikte gülümsediler ve devam etti, “şaka, biz hep buradaydık.” Sesinde belli belirsiz bir aksan var gibiydi. Özden elinde fön makinesi, arkasında fön makinesinin kablosunu sürükleyerek yanıma geldi. Odadaki insa