Ana içeriğe atla

unutmak çıkmazı

 



bu sokağı son kez geçeceğim düzünden

her adımda unutarak ardımda kalanı

ardımda kalana bir ağıt bile yakmadan

gömmeden onu, onları, o gürültülü kalabalığı

hatıranın boşluğunu kaldırımda bırakacağım

kargalar bir ucundan çekiştirecek etlerini

köpekler diğer ucundan

kopacak

sessizce bir kıyamet gibi et

kimse anlamadan yok olan şeyler gibi

bir şarkı son kez çalacak dünyada

bir daha duyulmayacak sesi.


bu sokağı son kez geçeceğim düzünden

son adımda yok olacak hepsi

son adımda adım da sona erecek

kısa bir yol filmi

başladığı gibi bitecek

bu eski, kırık, yorgun binaların arasından

bir fısıltı gibi

balkonda sigara içen kadının

sıkılmak vermişti ona çok önce son şeklini

odada ağlayan çocuk

kanepede horlayan adam

açık kalmış televizyon

başka bir evde neşe

o da bitecek sarı ışıkların altında

duvarda kalmış bir miktar kahkaha

yağ kokuları, bulaşıklar, meyva kabukları arasında

yarım kalmak boynumuzun borcu

hiç bozmadan bu mutluluk orucunu

son şeklini verecek son adım her şeye

yamru yumru bir çamur

az sonra bir yağmurda akıp gidecek hepsi.


bu sokağı son kez geçeceğim düzünden

yüzünden düşen bin parça bin parçaya daha bölünecek düşerken

balkonda sigara içen kadının son nefesi

sinecek bu hikâyenin pencerelerine

pencereler, sokağın kör gözleri.


anlatacak kimse kalmayınca

huzur bulacak ölülerin hepsi.

Yorumlar

PoP

kalp krizi belirtileri ve kısa açıklamaları

toz ve kilittaşlar arasında, ormana uzak ışıklar altında otobanlarda hayvan leşleri, devlet dairelerinde çürümüşlük ve uyuşma salyangozları rengarenk boyadım, artık hepimiz daha da perişanız. "kalp krizinin neden olduğu göğüs ağrısı bıçak gibi giren bir ağrıya benzetilebilir. sanki göğsün ortası sıkılıyor ya da üzerine baskı uygulanıyor gibi hissedebilirsiniz. bu ağrı 3-4 dakika sürebilir, ara ara geçip tekrar geri gelebilir. göğsünüze bir gece yaşlı bir öküz oturabilir." sabahları yılgınlık belirliyor ve otobüslere tutunmuş milyonlarca el arasında tırnaklarından fışkırıyor ne iş yapmadığın bu da birleştiremiyor bizi gözünde çapaklarla uyanıp evden fırladığın bir sabah yaklaşmakta olduğun mesai oyalarken günlerini adımlarınla katıldığın medeniyetler tarihi kaldırımlarda açtığın belli belirsiz çiçek yüzünün gezegende açtığı uykulu yara kendin için hiç düşünmediğin şeyler gelip duruyor kapına atak, kaygı, bir miktar bulanma kira, aidat, sgk ke

dua

-epidermisten evrene yayılan küçük deri parçalarını düşün gövdenden parçalanıp ufalanarak dünyaya karışan tozdur o yıldız tozu, insan tozu, canlı ve ölü toz hiçbir fark yok aralarında yeterince temele indiğinde her şey cansızdır- her hafta en baştan tekrarlanan bir pazartesi olarak yeryüzüne neredeyse dik bir açıyla halısahalardan, ıstakalardan, erkek kokulu oyun salonlarından uzakta yaşamış bir hayvan olarak hayaller, olmayacak projeler ve her daim kolpa bir doğaya yerleşme düşüncesiyle bazan sokaklara, kaldırımlara, taşıtlara ve bankalara düşman bir tavırla bazan bir markayı ayaklarıma denerken bazan yüzündeki ıslak maskeyi ve gözyaşarmış gözlerini daha çok severek, -dua eder gibi, çok kullanılmış dudaklarımı küfredip ışık hızının bir oyunu yüzünden bir saniyenin birkaç milyonda biri boyunca gözlerinin geçmişinden öpüyorum- rutubet ve kömür kokulu gecekondularda cigara kovalamayı özleyerek uzun süredir görüşmediğim bir dostun içimde bıraktığı tedirginlik ama özle

Dış Güçler: Bir Pazar Akşamı Rastladım Size

Dünyanın bütün pazarları birbirine benziyor. Tanrı haftanın günlerini yaratırken tek bir pazar yaratmış ve onu bir kere kopyalayıp sonsuz kere yapıştırmış gibi. Ama o pazar hayatımda yaşadığım tek ve bu yüzden en farklı pazardı. O Ses'i izliyordum, Özden banyoda saçlarını kurutuyordu. Sehpadaki şarap kadehine uzanırken bir anda onları orada gördüm. Her sağlıklı insan gibi yerimden sıçrayıp çığlık attım. Çığlığım bittiğinde fön makinesinin sustuğunu fark ettim, Özden salon kapısında elinde fön makinesi ile dikiliyordu. Ağzı şaşkınlıktan yarım açık kalmıştı. Gözlerini odadaki iki kişiden ayıramıyordu. “Siz, siz…” diye kekeledim ve sustum. “Siz” dedim tekrardan gücümü toplamaya çalışarak, “ne, ne… ne zaman girdiniz içeriye?” “Halı için geldik” dedi kadın, adamla birlikte gülümsediler ve devam etti, “şaka, biz hep buradaydık.” Sesinde belli belirsiz bir aksan var gibiydi. Özden elinde fön makinesi, arkasında fön makinesinin kablosunu sürükleyerek yanıma geldi. Odadaki insa