ben seni kopmuş bir uzvundan başladım sevmeye.
kalbinin hayaletinden,
sürekli kaşınırdı yokluğu,
yüzünde kaşıyamadığın bir boşluğun hak edilmemiş ıstırabı,
aldım ıstırabını, başucuma koydum,
kaybolmayayım diye ceplerime koyduğum kırıntıları
aç bir çakala attım gece,
ben sana, kendi istihkakımdan başladım vermeye.
hak etttiğin ve asla alamadığın o şey,
aç bir çakalın gözleri gibi parlıyordu gecede,
bir göklerdeki babamız biliyor,
bir de ben, şahidim kendime,
ilk kez aç kalmış
ve bunun ne olduğunu anlayamayan bir çocuğun süt dişiyle,
aç bir çakalın parlayan gözleri kardeştir birbiriyle,
açlık canavarları dünyanın her yerinde,
kardeştir birbirleriyle,
ben seni kendimde olmayan bir şeyden başladım görmeye.
bir fikir miydi, bir bilgi miydi,
meyveye vurmuş çürümüş bir çiçek miydi,
sonunda nasılsa ölmüştü içimde,
ben seni,
içimi kemiren bir kurdun karanlığından başladım bilmeye,
unuttuğun bir hatıradan,
beyninin ışımayan karanlık dokularından,
artık ölmüş olan bu dünya için,
dünyanın,
senin için ölmüş olan yanı için,
biliyorsun,
gözünü kırpmadan baktın o karanlığa,
sokağın bir kat,
yerin dokuz kat altında,
cıvıl cıvıl kımıldayan canavarların zifiri gölgelerinde,
ışığa hassas bir kemirgenin en ince fikrinde,
yeryüzü korkusunda onun,
ayakların,
trafiğin korkusunda,
hayatta kaldık sadece,
sadece biz hayatta kaldık seninle,
sadece, hayatta kaldık seninle.
sonra ben artık ben değildim,
eski bir hatıranın taklidiydim,
bir taslak gibi indim sokağa,
bir yokluğa başladım,
bir yokluğa doğru yaklaştım,
yarım kalmış bir viyadüğün anlamsız,
yıkılamaz ayakları gibi hayatta kaldım,
yongalardan eller yaptım kendime,
dünyayı,
havayı yokladım,
yürürken selam verdiğim bütün kemirgenler,
kalktılar iki ayaklarının üstüne,
ve küçük,
sevimsiz parmaklarıyla selamladılar beni,
ben en baştan bir çukur olarak oluşmuş kalbimle selamladım onları,
kalbimi kemiren her şeyi beslemeye yemin ettim,
hemzemin bir yükseklikte,
yerde başladım dünyayı görmeye,
yanağım yerdeydi yani artık, yolla bir olmuştum,
gökyüzü çok uzakta kalmış,
içimdeki ahlak yasası askıya alınmıştı,
ilk gün, bir bankın üzerinde anladığım gün kendimi,
o gün kimse dövmedi beni,
kimse kırmadı ağzımı burnumu,
vurduklarında konuşmuş olacaklardı benimle,
boğazımdaki taraz susmaktan yapılmıştı,
kayıp bir evden yapılmıştı yolum,
yutkunsam zehir,
tükürsem yalan,
ben bir hilkatin,
bir hakikatin inşası yıkılırken başladım tozun arasında dünyayı görmeye.
ben dünyaya küçükken başladım,
bu iki yanında arabaların park ettiği sokaklardan oluşan
sokaklar ortasında yürürken, oldum ben,
bu mutfağında kanser,
ucuz işçi mahallelerinde,
kötü dekorla beslenen çocuklar arasında,
yüzlerimizin birbirine günboyu söylediği yalanla,
kurumuş bir nehirde kaç kez yüzebilir insan,
biliyor musun,
biliyorsun,
ölene dek gördün o aşınmış kayaların çıplaklığını,
çarpıtılmış bir toprağın zehrini nasıl kustuğunu gördün,
ben bu çıldırmış kalabalığın ortasında,
herkes gibi,
delirmemiş gibi kurarken kendimi,
tanıdık bir delilik buldum da gördüm seni,
çarklarından, elektriğinden kurtulmuş bir atlıkarıncada,
dört nala savrulmuşken rulmanlarından,
ben, bu dünyada sevdim seni.
bu dünya,
bu sonsuz bahçe, bu sonsuz çöl,
ikimiz de biliyoruz neden söz ettiğimi.
Yorumlar