Ana içeriğe atla

Kayıtlar

hayatta kalanların numarası ne?

  biz de hayatta kaldık işte soğukta karanlıkta şarkıda beynimizde kendimizden bir tümörle konuşurken olur olmadık yoksullukta direttik kalınlaştı ensemiz damarlarımız bileklerimiz toplandı sinirlerimiz yıprandı öfkeliydik işe gittik üzülmüştük işe gittik sesimiz bir dengeye kavuştu otobüse ağlayarak bindik birbirimizin yanında ağladık ikiçeşmelik yokuşundan inerken öldürmüyorlar da hepimizi hayatta kalanların antlaşması çatallanan yolların tanrıçası saldı köpeklerinin sesini antlaşmayı yırttı sessizliği yırttı buradasınız yazıyor önünde durduğumuz levhada ve başka bir yerde değiliz kaç numaralı otobüse bindiniz? buradasınız yazıyor levhanızda **** "What's the Trick to Surviving?" Yet here we stand, alive and bold In the cold, in the dark, in a song's sway With a tumor of ourselves in our brain's array We persisted through poverty's grip Our necks thickened, veins began to rip Our wrists bound, our nerves frayed We went to work with anger's parade Sadness

ev kadar uzak

  anladım, ev içimde nasıl bir yer orada kimler konuşur yaşlı kurtlar ne der kimin dizleri ağrır kışın kimin gözleri görmek istemez artık dünyanın renklerini yeni bir kelime öğrenmeyi kim istemez kim her gece mezarını kazar gibi açar yatağını insan ölmeden ölebiliyormuş anladım bunu. bir mutfağın sessizliği özlenebilir soğuk bir akşamda üşümek özlenebilir kendini doğradığın bir akşam en çok yaşadığın akşam olabilir ama insan ölmeden de ölebiliyormuş bak yaşıyorum hâlâ. sen kimi gömdün şahsi mezarlığına kimler çürüyor şimdi arka bahçende hangi hayaletler şarkı söylüyor unuttun mu seslerini gözlerini kaçırışlarını onlar senden bir tebessüm beklerken dişlerinden gelen gıcırtı ağrıyan şakakların bitap düşmüş sinirlerinle bak yaşıyorsun hâlâ oysa konuşmuştuk insan ölmeden de ölebilir bak buradasın hâlâ. tırnaklarını geçirdiğin yaşam inatla inatla umursamaz inatla unutkan ama kendini dayatıyor sana bir milyar nöronun birden acıyor ölü hücreler mezarlığı bir kanser bahçesi için arka bahçenden

farelerden sonra dünya

ve sonra yeryüzüne yedi gün boyunca baktı. yedinci günün sonunda onlara dedi ki;   şehrinizin taşaklarını koparacağım öyle çok erkek kesilecek ki kendi kanlarında akmaya başlayacaklar pis sokaklarınıza doğru farelerinizi besleyeceğim iri besili fareler armağan edeceğim size kalbinizden son umut kırıntısını söküp atmak için farelere yedireceğim onu ve siz canlıyken henüz y biçiminde bir kesikle yaşarken başlayacak otopsiniz henüz ölmemişken öldükten sonranızı göreceksiniz şehri taşaklarınız, fareleri kalpleriniz besleyecek.   lağımlarda uyutacağım sizi üzerinizi suyla örteceğim geceleri buz gibi, sülfürlü bir suda uyurken siz gördüğünüz rüyalarla besleyeceğim şehrinizi.   tüm kollarını keseceğim şehrinizin, altıya böleceğim sizi de kestiğim parçalara şarkılar söyleyeceğim her bir parçanıza yeni bir isim takacağım uzuvlarınıza bir isim verip uzun uzun konuşacağım onlarla öldükten sonra da yaşatacağım hatıranızı bir anı ne zaman solar ne zaman çürür etinizle birlikte öğreneceğiz bunu.   d

çünkü o her şeyden yapılmış

çünkü o, her şeyden yapılmış.  kumaştan ve güneşten. küldeki zamandan yapmışlar onu. is ve petrol kokusundan, basınçtan ve beklemekten, ellerinin ne önemi varmış artık işlemekten ve tutulmaktan yapmışlar onu bırakılmaktan ve kırılmaktan. çünkü o, her şeyden yapılmış. kısalıktan ve hafiflikten, memeleri varmış, uçar gibi yürürmüş, kanattan yapılmış çünkü o kemiklerindeki boşluktan yapılmış. geceleri var sarmaşıkların uzadığını duyuyor. sarılmaktan yapmışlar onu, bakmaktan ve esirgemekten, üzüldü mü çiçek açıyor kaldırımlarda, taraçaların tanrısına açıyor göğsünü, ulu gövdesinde bir çarpı işareti, kendi çarmıhını çatmaktan yapmışlar onu, babasının terk ettiği peygamberlerden o sorumlu, ağladığı zaman yedi gökler duyuyor sesini, suçtan, günahtan kurbandan ve masumdan, çünkü her şeyden yapmışlar onu. çatılardan ve güvercin yuvalarından soruyorlar onu, uykuları uyunmaz, hiç yaşanmamalı bir geçmişten yapmışlar. rüyaları görülmez; her şeyden yapılmış gibi ağır, her şeyden yapılmış gibi çelik,

dünya okunmuş bir sudur

dünya okunmuş bir sudur. kalbimdeki zehri sen de tattın. artık beni tanıyorsun. bir yolculukta bulunmuştun. sonra yine unutmuştun. artık yalnızca unuttuğun bir şey olduğunu hatırlıyorsun. dünya diyorlar adına.  kimine göre bir ağrı, kimine göre bir şaka. kimine göre suskun bir küp, kimine göre yanlış bir kahkaha. artık onu tanıyorsun. tattın topraktaki zehri, gözyaşlarını kutsal kitaplarda konuşanlara ilettin, ciğerini  her gün o kartala yedirdin, ötedünyaların kapısında bir ömür de sen bekledin. gözlerine kapattıkları paraları adına bastırdılar. evet, bak buradasın, karşımdasın, yok gökyüzünü kazacak bir araç, bak gördün mü, hiçbir yere gidemedin.

pandispanya ve hakikat

  yalanla mayaladık hakikati üstünü örttük büyüyor şimdi şşş, şişsin şişsin iyice. bir parça pay da sana vereceğim tabii hepimiz ısıracağız onu bir ucundan sana hakikati vereceğim bozulmuş bir suya benzeyebilir tadı ama pasta yapacağız biz ondan seninle rengarenk pastalar yüz katlı bin malzemeli pastalar yapacağız göğe yükselecek pandispanyamız bin kat krema bin kat çikolata meyvelerle dolduracağız onu bin odalı saraylarda kutlamalara gideceğiz padişahımıza konfetiler maytaplar mumlar padişahımıza onun dudaklarından aldık bu mayayı hepimize yetecek bu yeni hakikat nefesimiz yetmeyecek bir tek mumlarını söndürmeye bütün yatsı saatleri uzatıldı çünkü sonsuza dek hadi bir dilek de sen dile ondan padişahımızın emrinde hakikat verecek sana sen ne istersen ondan bin odalı bir zindan ya da bir yalı boğaza en nazırından.

Bildiğimiz Dünyanın Sonu

  Sonuç:   Her şey olması gerektiği gibi olmuştur. Efendim. Başka türlüsü mümkün değil.   Toprağı sür, ağacı buda ve çiçeğe su akşam üstleri. Ahırı temiz tut, hayvanı kolla. Dağı büyüt, geceyi uzat. Bir daha bu mağarada uyuyamazsın.   Eskide kaldı bunlar. Eskinin üzerine buraya, Bir karanlık gelecek, Buraya bir şaşılık, Bir dil sürçmesi, -olması gerektiği için, kadar, zaman, ve saire-   Bir dil sürçmesi kadar uzun sürecek hayat. Yalnızca o kadar. Bu kısa hayatta, Sana yargılar bildirilecek. Bileklerin istenecek ve çocuklukların, Toplulukların işlediği kara günahın cezası, Bileklerine ve çocukluklarına kesilecek, Körpe bileklerine akşam olurken yedi renkli bir ışık düşecek.   Her şey olması gerektiği gibi olacaktır. Efendim. Ben dahil.   Ormanlar yanıyor. Buzlar eriyor. Ahırı temizlemeyi unuttum. Hayvanı öldürdüm. Kutup ayılarını, Buzulları, Penguenler dahil, kelebekleri de. Hepsini öldürdüm. Yapayalnız yürüyorum şimdi bir kaya parçası üzerinde. Adımlarımın izi kalmıyor yerde.   Genleri