Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

bir kalp şiiri

. . dünyanın en güzel kalbi dünyanın en yaşlı en büyük kalbi yine de sarılarak tüketebilirdim seni tükettim kanını emmek bir reklam filmiydi kanından konu çıkartmak sloganlara rahiplere bilim insanlarına bölmek onu güzeldi güzeldi kalbini yavaş yavaş yok etmek piyasa leşçilerinin önüne atmak borsada düşüşünü görmek güzeldi hepimize yer vardı senin eski kalbinde yüce dağlar kadar yüce karanlık kuyular gibi karanlık bir örümcek kadar tekinsiz bir gölde boğmak kalbini ateşte kurutmak sabaha kadar ağlamak kalbinin başında güzeldi. bir arka balkonun yalnızlığına çekildim kalbinin bittiği gün.

kötü bir gündü

Üzgünüm -dışardan yemek söyledim- Üzgünüm -kötü bir gündü- Üzgünüm -bundan sonrası böyle geçecek. el yazım birden bozuldu. durdum. dehşetli bir göz kaçırmaydı. anladığından korktun mu hiç. geriye dönüşü yoktu. yaşanmış olan yaşanmıştır. yaklaşmakta olan yanımızdan geçti gitti ve hiçbirimiz fark etmedik bunu. üzgünüm. yemeğim gelmedi. dünya ısındı. bu bir değer kaybıydı. kaygan. orada olmaması gereken bir şeye elim değmiş gibi. eşyadan bir his kaptım. bu bir zehirlenmenin anısı gibiydi. dündü. her şey orada bitti ve devam etti. bittikten sonra devam etmesi ne anlama gelir. bunu biliyorsun. gözlerini kaçırdığın o an. dünyayı anladın. bütün borçların silindi. sinir uçların son bir kez titreşti. o an. gerisi yoktu ama devam etti. vazgeçilmiş bir intihar değildi. ölüm gerçekleşmişti ama yaşamak devam etti.- Üzgünüm -yemek geldi. televizyonu açtım. haberlerde bir adam. dünyayı anlatıyordu. sayılardan söz etti. sanırım dünyada onlardan başka bir şey yoktu. ölenler, eşya, meclisteki fikirler,

bazen havada duruyor

. . a ğzımda bir bulantı bu bir elin tutulmasızlığı ve o elin kendini nasıl hissetmesi ile ilgili bir şeylerden şüpheyle yaşamanın işsizliği korkunun ve karabasanın kilit vurduğu bu bir bedenle ne yapmaya çalışıyor şimdi saate bakılır saatler konusunda anlaşılır sayıklamasız bir ağız konuşur konuşur susar kendi içine doğru konuşan bir ağız gün gelir kötü kokulu bitkiler açar kendi yanak iç duvarlarını yer gözlerini ısıramadığı için beynini ısıramadığı için kelimeler bulur otuz bir çekecekmiş gibi bakar dünyaya sonsuz siksizliği ben bir şeyi söylemenin sonsuz yolsuzluğu hiçbir yere varmayacak bir yolculuğa çıkma özgürsüzlüğü hiçbir şey yapmamasına yetecek kadar bir sorumluluksuzluğu sonsuzsuzluğu bugün dağlarda yoktum bütün gün evde dolaştım koridor sekiz adım mutfak iki evin ayak basmadığım yerlerine ayak bastım kira boşa gitmesin diye yok olmaya yüz tutmuş şeylerin resmini çektim yük olmaya karar vermiş bir insansızlıktan içeri girdim yok bir boşluk var orta yerde havada duruyor bazen

Değiniler - 3

Neo-Arabesk Şiir Birkaç yıl önce dalga geçtiğimiz Twit-şiir akımı sinsi sinsi yerleşti. Arabeske mesafeli bir noktadan yaklaşırmış gibi görünüp tam da içinden yazan; sarkastik, parodi kamuflajlı bir şiirimiz var artık. Kökleri 90’ların sonunda Müslüm’le barışan, Türkiyeli endemik entelektüele kadar götürülebilir. Müslüm Gürses'in referans noktası olması yalnızca kendisi ile barış imzalayan kentli değil tabii. (Bu insanların aslında kentsoylu olmamaları, yalnızca birkaç on yıldır şehirde yaşıyor olmaları Türkiye'nin sosyolojik çözümlemesi için bir nirengi noktası olsa da üzerinde fazla durulmamış bir konu. Çünkü bunu yazacak olan da yine anne-babası hâlâ taşrada yaşayan yazı erbabı olacak. Sinemamıza olması gerekenden fazla sirayet etmiş taşra anlatısı da bu bakımdan bir seçim değil bir zorunluluktur. İstanbul da dahil olmak üzere taşra şehri yutmuş, öğütemediği için de kusmuştur.) Referans noktasına geri dönecek olursak, sözünü ettiğim şiirdeki oto-parodi unsurunu Gürses'in

yalanlarla zehirlenmiş*

. en sonunda o da delirmiş kana kana içtiği bir sudan. kim bilir neler geldi başına diye düşündü suyun başında dururken belki bir devlet belki başka bir zulüm sanki daha kötüsü olabilirmiş gibi toprağın yasaklanmış gibi yani suyun, havan yasaklanmış gibi öyle düşün tohum serpsen toprağa kül düşüyor kan deseler paslanmış demirin tadını duyuyorsun konuş diyorlar ağzında bir dağ birikiyor hikayelerin unutulsun istiyorlar bin yıldır yeni bir hikaye yok oysa senin köklerin zehir buralı bile değilsin köyünü unutmuş bir esir çoktan çoktan dedikleri neydi ki dün mü yarın mı olacak dilin artık anlatamasın istiyorlar kimse konuşmuyor ki bin yıldır dipsiz bir kuyu gösteriyorlar bunu, diyorlar buradan aldığın toprakla doldur ben diyor tam bin yıl doldurdum bu kuyuyu arkamda açılan çukur yuttu bak bütün dünyayı sürekli senden uzaklaşsın diye şu yaşam geçmişinle geleceğin arasına gerdikleri sürekli genişleyen unutmayla örülen taşları bir yol: senin şimdi bu sadece bu gözüne düşen yansıma se