Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

türkiye'nin ruhsuzluğu

Kader ve keder kelimeleri birbirlerinden yalnızca iki harfle ayrılı yor . K eder kader gibi odanın orta yerinde, sessizce duruyor . Bu düşünceden bir adım geriye gidemiyorum; asla uzaklaşamayan, ama asla da yakınlaşamayan dairesel bir hareketle, merkezin etrafında dönüp duruyorum; Sisifos’la Odisseus’un eşsiz birleşimi. Yaşadığım ülke yalnızca yaşananlardan, yalnızca tutumlardan dolayı kederlenmemi değil, aynı zamanda bundan utanmamı da zorunlu hale getiriyor. Bir tür hiçe sayılmış insanlar ülkesi. Zaman zaman kendi ruhumda, yaşadığım ülkenin tüm çelişkilerini barındırdığımı fark ediyorum. Düşünce yapısı, ahlak anlayışı, dünyayı algılayışla gündeliklik içindeki davranışlar birbirini tutmuyor. İlkel duyguların saçma olduğunu, çoktan değişilmiş olunması gerektiğini, insanın bu tür duygulara karşı geliştirebileceği karşıdavranışların kişisel gelişim düzeyinde bir fark oluşturacağını düşünüyorum: Sonra adamlar, özellikle adamlar diyorum çünkü adamlar, kafa kesiyorlar. Öte yandan b

cızırtılı organ

deli çukur, varlığımın örtük anası, küçük kara vulgar aç ağızlı sonsuz dişli delik, cızırtılı organ ömrümü yoluna harcadığım çürük uluma kara çiçek, kokuşmuş kuytu, rutubetli mağara: :ölme, yorganlara gir gece, kayarak bir cümleye sıcak bir ama girer gibi yalnızlık anlamına gelen bir et için düş yollara yapayanlış karanfiller bağışla dünyaya siyah! saf renkten yapılmış sonsuz ve cansız canavar tükrüğü kan ve alev, mimarisi bozuk ve maya ve korkunç çirkinliği ile güzelliği lanetli geometrisi eski ile çarpıklığı dağ ve duvarları kirli ile aklı bir kırık ve yarım bir ada: :ben böyle böyle azalırken duvarlara baka baka üç şiir ve bir küçük oda ayaklarımda acı bir fren sesi şuralarda geçmişi dişlerken bulaşmış birkaç zifirinde yarattığın erkeklik salyalı kasıklarımda yükselen uygarlık; bir çukura doğru büyüyor dimdik bir dokunun azar azar yıkılışı; bana emanet ettiğin yanlış sonuç kültür: gözlerine sürdüğün sahtekaralık şimdi bana gö

anayurt oteli

bana kalırsa anayurt oteli, her insanın bir gün yaşayabileceği muhtemel bir kırılmanın romanı. zebercet taşra sıkıntısıyla örülü hayatında yine de yaşamaya devam ediyor çünkü çıldırması için ihtiyacı olan katalizör, kendisine taşra tarafından verilmiyor. o tek düze, her günü birbirinin tıpatıp aynısı hayatında bu sayede yaşayabiliyor, normalmiş gibi davranabiliyor. gündelik hareketlerinin dışına çıkamamak, onu çıldırmaya müsait kimyasının sınırları içinde tutabiliyor: anahtar alıp veriyor, hesapları tutuyor, gidip kasaba meyhanesinde iki tek atıyor, hizmetçi kadınla sikişiyor, berbere gidiyor, vs... tüm bu kanıksanmış ritüel zebercet'in kendi kendisinin de tedavisi demek. ama zebercet bizler kadar şanslı ya da şanssız değil. gecikmeli ankara treniyle gelen kadın, zebercet'in kimyasının kırılması için yeterli oluyor. dış dünyadan, başka bir hayattan gelen; zebercet'in başka biri olup başka bir şekilde yaşayabileceği ihtimalini onun yüzüne vuran kadın hayatına bir and

TSKB

türkiye sınai kalkınma bankası nın alsancak ikinci kordon da şubesi var. harflerin tek tek pleksiglas kutulara yazılı olduğu bir tabelası mevcut. böyle yan yana otuz üç adet beyaz kutu. bu haliyle bin dokuz yüz ellilerden kalmış gibi duruyor. zaten banka da o yıllarda dünya bankası nın desteğiyle kurulmuş; marshall yardımıyla kimlere kredi verilecek, kimler milli sermayedar olacak, kimler zengin edilecek, hep burada karar verilmiş. banka sermaye sağladığı kuruluşlara ortak olmuş, daha sonra bu kuruluşlar parayı bulunca banka o kuruluşların hisselerini halka satmış, sermaye piyasasının semirmesine ön ayak olmuş. tabii ben dün tabelayı görene kadar tüm bunlardan bihaber mutlu mesut yaşıyordum. şimdiyse korkuyorum. sanki hep ortada duran ama kimsenin farketmediği hakiki bir komplonun farkına varmış gibiyim. her şey o uğursuz tabelanın ardında oluyor. özellikle anakronik olsun diye yapılsa bu kadar olmazdı. içerde kloş etekli kadınlar dolaşıyor herhal. acaba hala ellileri mi yaşıyor