Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bir Pencerenin Şehrin Yıkık Yüzüne Bakan Soğuğu

Düğümlere sesler ekledim Eşik cinleriyle konuştum Konuştum bu talihsiz oluş Nereye gider diye Ne zaman döner geriye İlk karanlığına Katranlar demledim Lavlar soğudum Sıcak su torbalarına anlattım Ne varsa da Hiçbirine dokunamadım Gör ama anlama Duy ama bilme Tat ama yutma Dedilerdi hepsini en baştan Bir yarık Tan sızan Bir aydınlık Tan doğarken Oturdum bir pencerenin Şehrin yıkık yüzüne bakan Soğuğuna sığındım Islak damlarla konuştum Kırık bacalarla Titrek dumanlara dilekler tuttum Konuştukça çukur Baktıkça bir karanlık derinleşti Önümde gelecek yılların şimdiden geçmişliği Sadece bir çift göz görsün Bilsin istedim bir ara Yaşadımdı öldümdü Karışmadı kanım düzgünce dünyaya Birkaç isim ve yüz Hatırlıyorum Ama hepsi o kadar Kanım bir türlü karışmadı Suskunca dünyaya

Vitrin Mankenlerinin Ortalama Yaşam Süresi

  Şimdi al eline tebeşirler, Yüzüne ters bir bıyık çiz, Sonra bunun anlamını ara: Mihrap sokaklarda boş bir avuntu, Herkes biliyor kurban kim, Kime yakıldı bu kemikler, Şehrin moruk, eski taşları, Bir sefalet panayırından, Ayakkabıları tarafından kovalanmaktadırlar. Ters giydirmişler gömleğini: Gömleğine bir bıyık çiz, Tutarlı bir biçimde açıklanmış bir yüz, Henüz hiç sorulmamış o kayıp soru gibi, Bir gün sırrımız çıkacak ortaya, Ara, iskele, sancak boyunca ara, Bataryalar tükenene, Yelkenler yırtılana kadar ara. Bir kelebek, ömrünün tam ortasında, Bir seyahat acentasını ararsa, Orada bir kum bulunur, Cansız bir şeyler daha, Bir vitrin mankeni, Tam ömrünün yarısında olduğunu anlarsa. Sen açıklandı, Gökyüzü ve gökkuşağı, Yağmur ve ışık, İnsan, açıklandı, Bundan başka, yaşamak boyunca, Başka bir sır kalmadı dünyada.

Yara Bandı

geçer her şeyin zamanı aşınır paralarda yüzler mezarlar artık konuşmaz insan zamanına göre kısa kaplumbağa zamanına göre orta vadede hepimiz öleceğiz. zaman zaman korkutan zaman zaman huzur veren bir gerçek bu.  şimdi gelelim asıl meseleye: boynumda tatlı bir zincir güneş batarken sınır ilçelerde içerlere doğru sokulan ihanet kaldırıma doğru sessiz ve kaygılı yanaşan arabanın toplumsal tarihteki yeri onu kimin anlatacağına karar verilen odalarda gök gürültüsü ve şimşek sadece temsil edildi. kültür doğaldır, kültür doğaldır diye bir ses yükseldi minarelerden vakitsiz yaşayan bir kabile alışa alışa uyanıyordu güne bir zamanın başka bir zamanı anlayamaması bir bakış açısı kazandırdı tarihe. basmane’de bakkallarda yara bandı satılmaz. çünkü orada herkes ölür, kimse yaralanmaz. tanırız birbirimizi çok eskiden. çocukluk arkadaşıyız biz. bilmeyiz bundan başka bir şey tarihten, yasaların sesini dinle, tak, tak, tak

rüyada trampet

  milattan sonra 12. yüzyılın sonlarına doğru bir akşam, hiçbir şey olmadı. tarih boyunca yalnızca bir defa olmak üzere, dünyanın etrafında dönen o akşam boyunca, hiçbir şey. kulübesinin önünde oturan adam o an boyunca  hiçbir şey düşünmedi. ormandan bir açıklığa aniden çıkan o yolda bir salyangoz karşıdan karşıya geçmedi, hiçbir ağacın başına hiçbir şey gelmedi, ne kimse doğdu ne kimse öldü o akşam boyunca. kervanlar oldukları yerde durdular. dünyanın bütün hanlarında hiç kimse ıslık çalmadı ne kimse ne bir rüzgar bir kapıyı çarptı dünyanın etrafında dönen o akşam boyunca. akşam bittiğinde herkes anlamıştı o akşamın bittiğini. sessizce kalktılar yerlerinden ve yataklarına doğru gittiler sessiz adımları boyunca. dünyanın bir ucunda bir kadın bir trampet gördü rüyasında. uyandığında belli belirsiz bir ses hatırladı kulakları oysa ne bir trampet görmüştü ne bir asker alayı çoktan geçip gitmiş ömrü boyunca.

Köy

Her köy bitiminde üzülüp, “Nereye kayboluyor bu köyler bitince” diye düşünürken bir köy daha bitiyor, Kayboluyor karanlığın içinde. “Gelecek, gece gidilen yol gibidir” diyordu Sarah Connor, Ben her gece sana geliyorum en baştan. Her köy sınırında kaybediyorum seni; “Hatıralar gibidir” diyordu Cahit Kora, “şehirlerarası yolların kenarında duran köyler” "Hep oradadırlar Arada sırada yanıp sönerler." Cılız ışıklar, havlayan köpekler. Şoseye doğru yol biraz bel kırar, Aldırma, bas sen. Bahçesinde kül, un ve çöp, Bahçe duvarının ortasında boydan boya bir kırık, Bin yıllık yol penceresinde, Çınarlar, selviler binyıllık, Her gün tekrardan unuttukları bir adı da var, Toz, bin yıllık. Artık çakını kapat, Kalmadı savaşmaya değecek düşman, Perdeleri yıka, camı aç, Bırak dünya, Dolsun içindeki güzel boşluğa.

Kalabalığın Kalbi İçin Şiir

Buraya beni anlatabilecek birkaç kelime sıralamalıyım; Güncel şiirin sevdiği listeler: Bağlamsız, ilgisiz, art arda ve art arta Göt göte ve bomboş, Oysa şöyle de yapabilirim: İmge değil uyanmak: Sabah otobüsü, uykulu gözler, umutsuz yüzler, yüzlerce umutsuz yüz sabah metrosunda, parmaktaki poşet izi, bozukluklar, kirli kağıtlar, hastalık ve ısrar, zulmetmede ve dayanma gücünde, vicdanı alınmış bir zihinde ve biraz daha dayanma gücünde ısrar, adaletsiz bir kefaret, güneşsiz, soğuk, insansız kentler, bir bedel var, kimse bilmiyor, kimse bilmiyor yaşamıyla ödediği ne? Melekler ve şeytanlar Kumbaralar ve imzalar Sözler ve sevgiler Susanlar ve susamayanlar Orman bitince başlayan şeyler Denizin hemen bitiminde dünya başlıyor: İlk nefesin korkunç sınırı, Korkunç sırrı biliyor olduğunu düşünmenin Onun nesnesi, bunun öznesi Veriyorlar eline er geç yaşamını Arada senden çalınanın geri alınamaz Ödetilemez haksızlığı. Vicdan değil matematik. Falçata tutan elin senin; neyi keseceğini seçebilir.

Küresel Tarih İçinde Amerika

Kıta olarak her iki Amerika’ya da Amerika derken duymam gereken bir suçluluk duygusu olduğuna inanıyorum: Amerika, Amerika olmadan önce kıta yerlileri ona hangi adı vermişlerdi?* Bu soru kıtanın keşfi sorununu da içinde barındıyor. Kolomb bir kaşifse, karaya indiğinde orada gördüğü insanlar kimlerdi? Çoğaltılabilecek bütün bu soruların bağlamı bize tek bir şeyi veriyor: Batılı Tarihyazımı. Batılı tarihyazımı üzerinde düşünüldüğünde Amerika tarihteki yerini bir yokluk olarak alıyor. İlk keşfedilişinden 15 bin sene sonra tekrar keşfedilen kıtanın bütün tarihimizi kökünden değiştirdiği bir gerçek. Avrupa’nın tüm mirasını; kültür, mimari, yönetim gibi tüm birikimini alıp Yeni Dünya’ya götürmesi ve orada, uçsuz bucaksız topraklarda yeni bir dünya kurması günümüzden bakıldığında, şehir simülasyon oyunlarında açılan yeni haritalara benzetilebilir. Orayı Amerika yapan şey Eski Dünya’nın tecrübesidir. Bu noktada yazının asıl konusunu oluşturan soru netlik kazanabilir. Batı tarafından keşfedil