Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

her devletin bir ölü stoğu

nefes al nefes ver nefes al nefes ver sürdür taşikardi devam ediyor. nesneleri say: dikenleri olanlar: bir rahip olanlar dinden kovulanlar inancı askıya alınanlar -yumruğunu sık- bozuk çiçekler: çürürken ses çıkaranlar kötü kokanlar solmayanlar et yiyenler -dişlerini sık- imza defterleri: ilçe maliye teşkilatlarındaki genel işleyişin mevzuata uygun olmasını sağlamakla yükümlüler tapuda sıra bekleyenler memurluğunu yakanlar astigmatlar imzası olmayanlar parmak izlerini kendi silenler hâlâ doğru nefes almayı bilmiyorsun nefes al nefes ver panik devam ediyor: hiç öğrenemedin sana bir yaşamayı ve arzulamayı öğreten birkaç göçebe bulut şimdi buradaydılar şimdi yoklar şimdi belki soğudular yağdılar bir başkasının göğüne bir karış toprağına karnına alnına bütün bunların sebebi sen değilsin olsa olsa bir sonuçsun yalnızca her devletin soğuk bir koridoru var her devletin bir ölü stoğu var kabul edilebilir ölüm sayıları aylık yıllık bazda ölüm kotaları doldurulması gereken bir evrak pazarı kabul

Tutulmamış Bir Söz İçin

Anne benim adım kayıp mı, Saati mi yanlış anladım zamanı mı, Hangi takvim aklında tutar anılarımı: Bu bendeki bu suçlu yaşamı değiştirelim, Bu gönül koymaları, bu geç kalmaları, Sızlayan bir vicdanla bu koltukta oturmayı, Başka bir şeyle değiştirelim: Yeni bir arzu bulsun, Yeni elbileseler giysin, Yeni bir renk düşünsün, Başka kirazlar yeni dünyalar: Bir gömlek giysin yakışsın, Bir elbise uysun ayakkabılarına, Bir duygu bulsun: Yapışır gibi en sevdiği akşamın anısına: Bunu bir süs yapsın; Bunu bir sürü, Bunu bir süre, Bunu tam bir yıl taşısın. Sanki yaşanmamış gibi bütün olanlar. Sanki düşmemiş gibi o oğlanlar o kızlar. Toprağa umutla baksın: Üç dakika daha verin, Sadece o kadar. Üç dakika daha düşüneceğim üstüne her şeyin: Gökdelenlerin, göç yollarının, Ölümün, yazgının, çatıların, Kırmızı olmanın, bir renk olmanın, Bir şey değilse de bir şeyin anlamı olmanın, Zamanın kış dönümünde tam kaç yıl çakılı kalmanın, Olmanın, şanssız ve eşsiz. Ellerinde durmadan bir ölü taşıyan, Çok eski bir

gerçekler üzerine birtakım yalanlar

hakikat yalın ve nasılsa öyledir. gerçek ise sahtekardır çünkü o kendini yorumlanabilir olarak sunar. her dolandırıcının içinde taşımak zorunda olduğu acımasızlık gerçeğe içkindir. sizi de bu varoluş koşulu ile kandırır; hakikatin büyük sahnesinde birikir ve umursamazdır. gerçek, acımasızdır. sizin için bir yara olan gerçek için önemsiz bir karşılaşmadır. büyük kanyon ne kadar yaraysa elinizdeki kesik de o kadar yaradır. siz bir kaza dersiniz, oysa gerçeklik olağan bir biçimde, sadece akmıştır. yalanın antigerçek olduğunu düşünebilirsiniz. ancak her yalan hakikatin içindeki çarkları harekete geçirme gücüne sahiptir. hem de uzay-zaman bütünlüğünde bir sapmaya yol açmadan. çünkü bu harekete geçirme karşısında yalanın gerçekten oluş olarak hiçbir farkı yoktur. henüz gerçekleşmemiş bir geleceği saptırma gücüne sahip olduğun(uz)a inanıyorsanız bu sizi bir yalancı değil, bir peygamber hatta bir tanrı yapar. ama değilsiniz. sadece bir yalancısınız; yalancı olanlar tanrılar değildir, yalancı o

sonsuzlukta açılmış bir parantez için

bozuk bir kod parçası yüzünde ya da bir asmanın tek bir yaprağında bir açıklığa düşen gölgede: tarihi kim yapmıştı insanlar, at arabaları toprak kaplar, deniz kabukları uzun bir yoldan dönülmüş ya da hiç gitmemiş gibi oturuyorsun kaybolmadan çıkılması imkânsız bir yolun en başında durdun durdun, durdum: dünyaya bakıyorsun artık hiçbir şey olmayana kadar organların kendini kanıtlıyor bir kalp bir kalptir ama senin bir adın var kim yaptı tarihi bir elişi tanrısı mı savaş baltaları mı pazar yerleri hava durumları hastalık mı? : kanaviçeler büyüyor odalarda iğne oyaları gibi bir kanser içinde tığ sesleri yemekler pişiyor -sanki herkesi doyurmaya yetecekmiş gibi- arkada sayıklayan bir şey daha var kuruyan çamaşırlar bu ölüm bu yaşamak sanılan bu yıkım bu bir ev sanılan:

Bir Öğle Vakti İçin Şiir

Beni tastamam böyle ettiler künye taktılar boynuma kaya kadar belirliyim bitki adları gibi biliniyorum nasıl beslenmem gerektiğinin tarifleri sevgi zorluyorlar anla zorluyorlar tut diyorlar bırakırsan kimse değil sen ölürsün ne bıraktım ne öldüm ne de buradayım şimdi senden n'aber? Benim bir deneyim olarak kabul ettiğim yolculuk öyle bir yolculuk vardı bir öğle vakti başladı her şey bitti sonraki öğle vakti kuşlar dindi rüzgar öldü doğumgünleri bir yaşamı olduğunu bunun bir yaşam olduğunu bitki, kaya, insan gibi bir yaşam olduğunu Bir alçaklık olarak yürürken kaldırımda Kıçı yırtık, kurumuş çamurlarıyla Pembe bir eşofman altı Çöpten bulunmuş lame bir çanta ile -İşte bu, bütün bir dünyanın tek bir anda anlatılmasıydı İnsanlığın bütün zenginliği Kırık dökük bir kaldırım, kıçı yırtık bir eşofmandı.- Meyankökü şerbetinin tadı panzer lastiklerinin kokusuna karışıyordu demir kokuyordu plastik bile Her köşe başında bir kontrol noktası Çelik bariyer, polikarbon kalkan, beton barikat ark

Organ Mafyası İçin Bir Şiir

  Çocukları kesip melek yaptılar - daha geçen gün - Hatırlıyor musun sen de çocuklar melek olmuş haberlerde açıkladılar Karnımda bozuk bir klarnet ağrısı Gösteri peygamberleri, köfteciler Gizli tanıklar, organ kaçakçıları Bize günaydın diyen bu ses Patlak bir trampetin duyulan son notası İstatistikler sonsuzu sınırlamak için Tüm olasılıklar bunun imkansız olduğunu kanıtlamak için var Bir daha uçamayacağız hiç Çünkü kanatlarımızdan artanla çocukları melek yaptılar Yüzlerinde bir moloz tozu Bu neşeli düğünde ölü oynuyor çocuklar Tüylerimizde altın, petro-dolar Altımızda gördüğün bu sarsıntılı yeryüzü şekilleri Bozuk bir çiçek dürbününden baktığın için var Bataklık İnsanları’dır kavmimiz Daha yakından bakalım içimize Bir kat daha kaldıralım örtümüzü Ellerimiz bunun için var Kötü kokular üstüne boyalar ziller şallar Zürafaları öldürmek için var Ellerimiz ellerimiz benim sevgili celladım Bir yapmak bir bozmak en çok öldürmek için var

Walt Whitman İçin Bir Şiir

Aydınlanma, modernizm, demokrasi, eşit haklar Hepsi bir bir dökülüyor Bir ölünün yüzündeki simli makyaj gibi. Hakikatin doğasındaki büyük yalan Çekirdekten dünyaya yayılan  Haber, olay, felaket, kriz Gösteri toplumunda bir öğle yemeği sadece. İsa; kurtar bizi Muhammed; bize cenneti vaat et Antigone; aç gözlerini Themis’in Bir kez olsun görsün dünyayı Ve tekmelesin elindeki teraziyi. Çok eski bir yaratık Uyanıyor uykusundan Tarihe bu kadar yakın Kendinden o kadar uzak Uçurumları seviyorsan yol kanatlarındaki parlak tüyleri Çakılana kadar biraz daha zamanımız var. Kurudu çimen yaprakları uzun, soğuk bir çağ başladı şimdi.

bir kalp şiiri

. . dünyanın en güzel kalbi dünyanın en yaşlı en büyük kalbi yine de sarılarak tüketebilirdim seni tükettim kanını emmek bir reklam filmiydi kanından konu çıkartmak sloganlara rahiplere bilim insanlarına bölmek onu güzeldi güzeldi kalbini yavaş yavaş yok etmek piyasa leşçilerinin önüne atmak borsada düşüşünü görmek güzeldi hepimize yer vardı senin eski kalbinde yüce dağlar kadar yüce karanlık kuyular gibi karanlık bir örümcek kadar tekinsiz bir gölde boğmak kalbini ateşte kurutmak sabaha kadar ağlamak kalbinin başında güzeldi. bir arka balkonun yalnızlığına çekildim kalbinin bittiği gün.

kötü bir gündü

Üzgünüm -dışardan yemek söyledim- Üzgünüm -kötü bir gündü- Üzgünüm -bundan sonrası böyle geçecek. el yazım birden bozuldu. durdum. dehşetli bir göz kaçırmaydı. anladığından korktun mu hiç. geriye dönüşü yoktu. yaşanmış olan yaşanmıştır. yaklaşmakta olan yanımızdan geçti gitti ve hiçbirimiz fark etmedik bunu. üzgünüm. yemeğim gelmedi. dünya ısındı. bu bir değer kaybıydı. kaygan. orada olmaması gereken bir şeye elim değmiş gibi. eşyadan bir his kaptım. bu bir zehirlenmenin anısı gibiydi. dündü. her şey orada bitti ve devam etti. bittikten sonra devam etmesi ne anlama gelir. bunu biliyorsun. gözlerini kaçırdığın o an. dünyayı anladın. bütün borçların silindi. sinir uçların son bir kez titreşti. o an. gerisi yoktu ama devam etti. vazgeçilmiş bir intihar değildi. ölüm gerçekleşmişti ama yaşamak devam etti.- Üzgünüm -yemek geldi. televizyonu açtım. haberlerde bir adam. dünyayı anlatıyordu. sayılardan söz etti. sanırım dünyada onlardan başka bir şey yoktu. ölenler, eşya, meclisteki fikirler,

bazen havada duruyor

. . a ğzımda bir bulantı bu bir elin tutulmasızlığı ve o elin kendini nasıl hissetmesi ile ilgili bir şeylerden şüpheyle yaşamanın işsizliği korkunun ve karabasanın kilit vurduğu bu bir bedenle ne yapmaya çalışıyor şimdi saate bakılır saatler konusunda anlaşılır sayıklamasız bir ağız konuşur konuşur susar kendi içine doğru konuşan bir ağız gün gelir kötü kokulu bitkiler açar kendi yanak iç duvarlarını yer gözlerini ısıramadığı için beynini ısıramadığı için kelimeler bulur otuz bir çekecekmiş gibi bakar dünyaya sonsuz siksizliği ben bir şeyi söylemenin sonsuz yolsuzluğu hiçbir yere varmayacak bir yolculuğa çıkma özgürsüzlüğü hiçbir şey yapmamasına yetecek kadar bir sorumluluksuzluğu sonsuzsuzluğu bugün dağlarda yoktum bütün gün evde dolaştım koridor sekiz adım mutfak iki evin ayak basmadığım yerlerine ayak bastım kira boşa gitmesin diye yok olmaya yüz tutmuş şeylerin resmini çektim yük olmaya karar vermiş bir insansızlıktan içeri girdim yok bir boşluk var orta yerde havada duruyor bazen

Değiniler - 3

Neo-Arabesk Şiir Birkaç yıl önce dalga geçtiğimiz Twit-şiir akımı sinsi sinsi yerleşti. Arabeske mesafeli bir noktadan yaklaşırmış gibi görünüp tam da içinden yazan; sarkastik, parodi kamuflajlı bir şiirimiz var artık. Kökleri 90’ların sonunda Müslüm’le barışan, Türkiyeli endemik entelektüele kadar götürülebilir. Müslüm Gürses'in referans noktası olması yalnızca kendisi ile barış imzalayan kentli değil tabii. (Bu insanların aslında kentsoylu olmamaları, yalnızca birkaç on yıldır şehirde yaşıyor olmaları Türkiye'nin sosyolojik çözümlemesi için bir nirengi noktası olsa da üzerinde fazla durulmamış bir konu. Çünkü bunu yazacak olan da yine anne-babası hâlâ taşrada yaşayan yazı erbabı olacak. Sinemamıza olması gerekenden fazla sirayet etmiş taşra anlatısı da bu bakımdan bir seçim değil bir zorunluluktur. İstanbul da dahil olmak üzere taşra şehri yutmuş, öğütemediği için de kusmuştur.) Referans noktasına geri dönecek olursak, sözünü ettiğim şiirdeki oto-parodi unsurunu Gürses'in

yalanlarla zehirlenmiş*

. en sonunda o da delirmiş kana kana içtiği bir sudan. kim bilir neler geldi başına diye düşündü suyun başında dururken belki bir devlet belki başka bir zulüm sanki daha kötüsü olabilirmiş gibi toprağın yasaklanmış gibi yani suyun, havan yasaklanmış gibi öyle düşün tohum serpsen toprağa kül düşüyor kan deseler paslanmış demirin tadını duyuyorsun konuş diyorlar ağzında bir dağ birikiyor hikayelerin unutulsun istiyorlar bin yıldır yeni bir hikaye yok oysa senin köklerin zehir buralı bile değilsin köyünü unutmuş bir esir çoktan çoktan dedikleri neydi ki dün mü yarın mı olacak dilin artık anlatamasın istiyorlar kimse konuşmuyor ki bin yıldır dipsiz bir kuyu gösteriyorlar bunu, diyorlar buradan aldığın toprakla doldur ben diyor tam bin yıl doldurdum bu kuyuyu arkamda açılan çukur yuttu bak bütün dünyayı sürekli senden uzaklaşsın diye şu yaşam geçmişinle geleceğin arasına gerdikleri sürekli genişleyen unutmayla örülen taşları bir yol: senin şimdi bu sadece bu gözüne düşen yansıma se

köken araştırması.002

peşrevi geçelim. film başlayalı çok oldu. sanatçı kendisini bir sanatçı olarak tanımadığında, bir başkasının buna inanmasını beklememeli. zaten, halihazırda satmaya çalıştığı, büyük ölçüde bilinçdışı tarafından kirletilmiş hayalleri, ancak bir sanatçıdan satın alırız. bir resmi sanatçı olmayan birinden satın alıyorsanız o kişi büyük ihtimal işportacıdır. sanatçı yetisinin farkında olan kişinin bu noktada yapması gereken şey ise bu yetiyi kabul etmek ve kendini var etmeye başlamaktır. çünkü bir yerden başlamak gerekir ve bu fena bir başlangıç noktası sayılmaz. sanatçının kendini bir sanatçı olarak tanıtmasında bir kibir değil bir zorunluluk vardır. şizofreninin satılması ancak bunun kabulu ile mümkün olur. kimse bir akıllının deli taklidine çok uzun süre katlanamaz. tabii eğer bunun için para vermediyse ya da para almıyorsa. sanat dışında da malını satmaya çalışan kişinin malının iyi olduğunu kabul ettirmeye çalışması bir zorunluluktur. ancak yeterli değildir. kendisini de iyi bir satıc

İki Ayrı Ben, İki Ayrı Türkiye: Gülten Akın, İsmet Özel

     Salgın nedeni ile başlama tarihinden bir gün önce iptal edilen “İncelikler Tarihi, Gülten Akın Sempozyumu” için yazarken Akın şiirindeki Ben’i göz ardı etmek imkansızdı. Tüm şiirini, bir başkasının ağzından yazarken dahi bu Ben’in -zaman zaman Biz’in- üzerine kuran Akın, onun sayesinde hiç durmadan hatırlıyor ve bu hatırlama geriye dönük bir bakışla geniş bir Türkiye panoramasına şahitlik ediyordu. Bu noktada Türkçe Şiirin çok meşhur bir başka Ben’i düştü aklıma. İsmet Özel’in - kaynağını bilmemekle birlikte- “yerine Türkiye’yi koyun” dediği Ben.           Şimdi bu iki ayrı Ben’i düşündüğümde ortada iki büyük seçim olduğunu görüyorum. İki yolculuk için çizilmiş, kervanın yolda dizildiği gibi yoldayken çizilmiş iki ayrı rotanın seçimi. Birinde Gülten Akın’ın bireysellikten -onu kaybetmeden- toplumsallığa doğru olan yolculuğu var. Bu açıdan iki Ben’in de ortak özelliğinin bu olduğunu düşünebiliriz. Ancak İsmet Özel’in bir eşi daha olmayan kırılması düşünüldüğünde bu ortak özellik bi

Çıt

İçleri yoktu Dışları yoktu Gönendiler Koptu kertenkelenin kuyruğu Toprak kurudu Hikayeleri yoktu Masalları yoktu Sonra salyangoz çıt -yoruldun, otur, şimdi hemen burada, bir dünya kendini gerçekleştirecek. oturma odaları, telefonlar, hepsi birbirine bağlanacak, otur.- Taç yaprakları döktüler cenazesinde Sonra salyangoz çıt Yağmur çiseledi Hatıralarını devraldılar Kötü anıları zor İyi olanları kolay Mirasına fena bakmadılar Bir yüzyıl daha dolandı hikayeleri Anlattılar Arada gözleri yaşaranlar oldu Ağlamayı deneyenler Ağlamak denenir mi hiç Diye düşünmediler Bir bayram günü gibi unutuldu adı Gönendiler -bir oturma odasının oturma odası olabilmesi için içinde birinin oturmayı seçmesi gerekir. oturma odasına ikna olması, ikna etmesi, karşılıklı bir serüven. bir oturma odasını ikna etmeye çalıştın mı hiç?- Tenekede menekşeler Nostaljiler Gözyaşı şişeleri Teneke neşeler Tınladılar Sabah akşam kemirgenler Yön bulucular Kurucu babalar Karınca yuvalarını kurcalayan çocuklar Çomakları büyüd

kayıp otoban

burada yanlış yazılmış bir tarih var başa dönelim öyle başa dönelim ki bulamasın bizi kanaryalar ve antiloplar amazon yerlileri ve antropologlar kadim büyü dilleri ve toprak kaplar burada olalım şimdi burada kendi yanıbaşımızda bir yabancı gibi anadolu anayurt oteli dünya bankası hiçbiri ayıramasın bizi kimse ayıramasın bizi birbirimizden bu ikizlik mahvetsin bizi mahvol benimle ve baştan yazalım tarihi bir mahvolmanın tarihini başkasıyla değiştirelim kendimize gelelim kendimizden geçelim kaçıralım bütün karayolları sorumluluk sahalarını açık camdan atalım yanan izmaritlerimizi bir orman yanarken ardımızda öyle unutalım ki trafiği kaza "geliyorum" desin tarih, ben böyle bir kaza görmedim saçılırken camlar yola dağılırken saçlarımız kazanın rüzgarıyla yoldan çıkmanın şehveti ve rehaveti dünyanın tüm ertesi günlerinin bir not bir not daha düşelim üstümüze örttükleri gazetelerin tarihi gelmemiş olsun daha bütün geç kalmaları erken kalkmaları ve boşalmaları yazalım tarih diye kim

Bir Anlığına Dünya

Dünya kesin bir şeydir Keskin bir şey Umut gibi yuvarlak değil Karamsarlık gibi katı İlişmekle ilgili bir şey olmalı yaşamak Dünyaya ilişmek, koltuğun kenarına ilişmek, sofraya ilişmek Kabullenmek, yerleşmek, bir şey olacağını beklemek Ölü bir kesinlik dünya Haziran gibi Temmuz gibi Akşam sefaları, taşlar ve bütün bunlara rağmen Canlılık bir iddia sadece Ağırlık ispat istemez oysa Varlıktır bir kanıt arar kendine Kendi alanını genişleterek varolmaya çalışana karşı Ölmemeye çalışanı eşitleyen kusurlu kıyas Ağaçla bir yaşayan sarmaşığa karşı Onu öldüren zehirli kumpas Elbet böyle olmak zorundadır Böyle olmak Bir biçimde olmak Her zaman hayatta kalmak Kendi kaslarını sinirlerini organlarını öne almak Sıra kapmak Her halükarda mutlak bir biçimde olmak Kesin bir şey dünya Mutlak bir yuvarlak Katı bir küp Ağaç gibi, taş gibi gelip geçici ve kesin Şimdi burada olmaktan başka bir şey değil dünya Şimdi Burada Kesin bir şey olarak Bir kesinlik olarak yani Henüz bir canlılık olmaya devam ederek s

Güne Başlama Şiiri

Yaralı kalbimin üstüne işe Bir denizanası dokundu ona az önce Gözleri yok elleri yok dokundu yine de Hatırası yok düşleri yok dokundu yine de Kalbime işe Ya da bırak Denize fırlatmama izin ver onu Ait olduğu yere O soğuk sessiz kötü karanlığa Yaralı kalbimin üstüne işe Acımı dindir Amonyaklar çiçekleri açtır göğsümde Yaprakları sanmaktan bir bahçe Toprağıma kem gözle bak Dallarımı yargıla Bu kötülük ağacını sula büyüt ve sula ve büyüt yıllarca Bir haziran günü as kalbimi o ağaca Ve bir daha ve bir daha

Öteki Canavarlar

“Trajik hayatları bilim tarafından enine boyuna incelenmiş anormallere, canavarlara, ya da alt ırklar denen ırklara ve kurgusal canavarlara ait listedir. İnsan’la Hayvan arasındaki ya da aklı başında insan ile onun tam tersi olan hayvana yakın insan arasındaki eksik halka Gözlem ve değerlendirmeye dayalı şeyler politikası Sabitlik özlemi yüzünden “sınıflandırılmaya mahkûm özneler” evreni. 19. yüzyıla damgasını vuran temsil biçimlerinin canavarları Anne-Joseph Theroigne de Mericourt Rusya’da doğmuş yarı insan yarı aslan Lionel insan-hayvan karışımı “doğasıyla”   Hottento Venüsü olarak bilinen Sara (veya Saartjie) Baartman (“İnsan ırklarının en aşağı, biçim olarak Hayvan’a en yakın” olduklarını düşünen, Sahra-altı Afrikalıları üzerine çalışan George Cuvier isimli Fransız anatomist) Paris’teki Ulusal Doğa Tarihi Müzesi’nde iki resmi bulunan Martinikli Madeleine iki ırkın karışımını temsil eden bir kız çocuğu Barnum’un “Bu Nedir?” sorusuyla sergilediği William Henry Johnson (Barnum’un kend