Ana içeriğe atla

Bildiğimiz Dünyanın Sonu

 


Sonuç:

 

Her şey olması gerektiği gibi olmuştur. Efendim.

Başka türlüsü mümkün değil.

 

Toprağı sür, ağacı buda ve çiçeğe su akşam üstleri.

Ahırı temiz tut, hayvanı kolla.

Dağı büyüt, geceyi uzat.

Bir daha bu mağarada uyuyamazsın.

 

Eskide kaldı bunlar.

Eskinin üzerine buraya,

Bir karanlık gelecek,

Buraya bir şaşılık,

Bir dil sürçmesi,

-olması gerektiği için, kadar, zaman, ve saire-

 

Bir dil sürçmesi kadar uzun sürecek hayat.

Yalnızca o kadar.

Bu kısa hayatta,

Sana yargılar bildirilecek.

Bileklerin istenecek ve çocuklukların,

Toplulukların işlediği kara günahın cezası,

Bileklerine ve çocukluklarına kesilecek,

Körpe bileklerine akşam olurken yedi renkli bir ışık düşecek.

 

Her şey olması gerektiği gibi olacaktır. Efendim.

Ben dahil.

 

Ormanlar yanıyor.

Buzlar eriyor.

Ahırı temizlemeyi unuttum.

Hayvanı öldürdüm.

Kutup ayılarını,

Buzulları,

Penguenler dahil, kelebekleri de.

Hepsini öldürdüm.

Yapayalnız yürüyorum şimdi bir kaya parçası üzerinde.

Adımlarımın izi kalmıyor yerde.

 

Genlerimizin haritası çıkarıldı.

Bu kabus akrabalık,

Bu düğüm atan adaşlık,

Bir filika yok kaçacak.

Bir panik anında,

Kimse çocukları kurtarmayacak.

Kelebekleri ve pandaları,

Kimse kurtarmayacak pandaları.

Mağaranı sev, ağrılı damarlarından yaptık onu.

 

Kimlikler kaybedilmiş, kimlikler kazanılmış.

Sustalı gibi duran yedi renkli çocuk,

Haykırmaya geldi meydana yaşamaktan kazandığı onuru:

Yeni kimlikler çipli olacakmış,

Cezalar ödenmiş,

Araçlar trafikte park halindeymiş,

Bir durma biçimi olarak insan,

300 kilometre hızla durmaya devam etmekteymiş.

 

Bir deney tüpünde dünyaya gelmek isterdim ben

Annesiz, etten, kandan, o yaşam kokusundan habersiz:

Ruhum kendine bir kazak örmekte

Yüzde yüz pamuk.

Yüzde yüz Endonezya.

Yüzde yüz çocuk.

Yüzde yüz birkaç dolara.

 

Şimdi durduğum yerden,

Uçurumlar sanılmasın.

Zirveler, kalabalık, ışıltılı sokaklar

Gülmelerden arta kalmış bir duru yalnızlık hali bile değil

Hiç değil bir kasabanın dışarıya ses vermeyen uğultusu

Şimdi durduğum yerden

Ayaklarımın yer döşemesine bastığı yani

Küçük, karanlık odadan

Dünyanın sonu görünüyor

Karahindiba tohumları gibi dağılıyor dünya.

 

Çünkü, her şey olması gerektiği gibi olmaktadır, efendim.

Başka türlüsü mümkün değil.

 

Bizi rüzgara dağıt, bizi tozun kaderine bırak.

Sen git.

Biz geç kaldık bildiğimiz bütün tren saatlerine.


Yorumlar

PoP

kalp krizi belirtileri ve kısa açıklamaları

toz ve kilittaşlar arasında, ormana uzak ışıklar altında otobanlarda hayvan leşleri, devlet dairelerinde çürümüşlük ve uyuşma salyangozları rengarenk boyadım, artık hepimiz daha da perişanız. "kalp krizinin neden olduğu göğüs ağrısı bıçak gibi giren bir ağrıya benzetilebilir. sanki göğsün ortası sıkılıyor ya da üzerine baskı uygulanıyor gibi hissedebilirsiniz. bu ağrı 3-4 dakika sürebilir, ara ara geçip tekrar geri gelebilir. göğsünüze bir gece yaşlı bir öküz oturabilir." sabahları yılgınlık belirliyor ve otobüslere tutunmuş milyonlarca el arasında tırnaklarından fışkırıyor ne iş yapmadığın bu da birleştiremiyor bizi gözünde çapaklarla uyanıp evden fırladığın bir sabah yaklaşmakta olduğun mesai oyalarken günlerini adımlarınla katıldığın medeniyetler tarihi kaldırımlarda açtığın belli belirsiz çiçek yüzünün gezegende açtığı uykulu yara kendin için hiç düşünmediğin şeyler gelip duruyor kapına atak, kaygı, bir miktar bulanma kira, aidat, sgk ke

dua

-epidermisten evrene yayılan küçük deri parçalarını düşün gövdenden parçalanıp ufalanarak dünyaya karışan tozdur o yıldız tozu, insan tozu, canlı ve ölü toz hiçbir fark yok aralarında yeterince temele indiğinde her şey cansızdır- her hafta en baştan tekrarlanan bir pazartesi olarak yeryüzüne neredeyse dik bir açıyla halısahalardan, ıstakalardan, erkek kokulu oyun salonlarından uzakta yaşamış bir hayvan olarak hayaller, olmayacak projeler ve her daim kolpa bir doğaya yerleşme düşüncesiyle bazan sokaklara, kaldırımlara, taşıtlara ve bankalara düşman bir tavırla bazan bir markayı ayaklarıma denerken bazan yüzündeki ıslak maskeyi ve gözyaşarmış gözlerini daha çok severek, -dua eder gibi, çok kullanılmış dudaklarımı küfredip ışık hızının bir oyunu yüzünden bir saniyenin birkaç milyonda biri boyunca gözlerinin geçmişinden öpüyorum- rutubet ve kömür kokulu gecekondularda cigara kovalamayı özleyerek uzun süredir görüşmediğim bir dostun içimde bıraktığı tedirginlik ama özle

Dış Güçler: Bir Pazar Akşamı Rastladım Size

Dünyanın bütün pazarları birbirine benziyor. Tanrı haftanın günlerini yaratırken tek bir pazar yaratmış ve onu bir kere kopyalayıp sonsuz kere yapıştırmış gibi. Ama o pazar hayatımda yaşadığım tek ve bu yüzden en farklı pazardı. O Ses'i izliyordum, Özden banyoda saçlarını kurutuyordu. Sehpadaki şarap kadehine uzanırken bir anda onları orada gördüm. Her sağlıklı insan gibi yerimden sıçrayıp çığlık attım. Çığlığım bittiğinde fön makinesinin sustuğunu fark ettim, Özden salon kapısında elinde fön makinesi ile dikiliyordu. Ağzı şaşkınlıktan yarım açık kalmıştı. Gözlerini odadaki iki kişiden ayıramıyordu. “Siz, siz…” diye kekeledim ve sustum. “Siz” dedim tekrardan gücümü toplamaya çalışarak, “ne, ne… ne zaman girdiniz içeriye?” “Halı için geldik” dedi kadın, adamla birlikte gülümsediler ve devam etti, “şaka, biz hep buradaydık.” Sesinde belli belirsiz bir aksan var gibiydi. Özden elinde fön makinesi, arkasında fön makinesinin kablosunu sürükleyerek yanıma geldi. Odadaki insa