Ana içeriğe atla

kısa yol filmi

ayşe arabayı kullanmakta, ali arabanın ön camından kolunu çıkarmış, arabanın yoldaki hareketinin neden olduğu hava akımında, elini ve parmaklarını uçurma hareketini yapmaktadır. derisinde, avuçiçinde, elindeki kıllarda, tırnaklarında hızın baskısını hisseder. kamera bu görüntüyü bir dakika boyunca çeker. ahmet arkadan ali'nin kafasına vurarak bağırır:

ahmet : n'apıyon lan gerizekalı!

ali : sikicem bi tarafını. kısa yol filmi çekiyorum amına koyayım, n'oldu?

ayşe : takılmış bu gene bi şeye, gitme üstüne.

ali : bayağı kısa yol filmi çekiyorum lan aslında, on dakikalık yol yol değil mi?

ahmet   : torbacı kafamıza sıkmaya falan kalkarsa daha film gibi olur, yoksa bi boka benzemez, ben diyeyim.

ayşe : niye öyle dedin ya, hayat bi boka benzemiyor mu?

ali : benzemiyor.

ayşe : doğru aslında.

ahmet : ee, sorun yok o zaman?

ali : var. ben yol filmlerine yine de uyuzum. hayatı kaymış bikaç tip, her şeylerini kaybettikten sonra yola çıkıyor. yolda arabaları bozuluyor, lastikleri patlıyor, birbirlerine katlanamadıkları için kavga ediyorlar, aslında kendilerine katlanamıyorlar, aslında bi yandan da bütün yol filmlerinde tek bi karakter var, bütün o farklı karakterler bi kişinin farklı yönleri aslında, kendileriyle kavga ederler,kendileriyle barışırlar, sonra bu şizo grup, biraz daha yol yaptıktan sonra birbirlerini sevmeye başlar, en sonunda da kendilerini iyi hissettikleri, kişiliklerinin tüm parçalarının diğerleriyle uyum içinde olduğu bi anda film biter?

ahmet : ee?

ali : sonra ne oluyo abi? o an geçtikten sonra? cepte beş kuruş yok, hatalar yanlış anlamalar kaçırılmış fırsatlar duruyor öyle?

ahmet : budur abi. beğenmiyorsan sen çek o zaman bi tane.

ali : sığsın.

ahmet : ya bırak onu da ali abi'yi ara, geldik nerdeyse, bekletmesin.

ali : aradım demin.

ahmet : ver şunu ya. (telefonu çevirir) ali abi, geldik biz, aynı yerde misin?

ali abi : nası gelmek lan, bekliyoz beş dakkadır.

ahmet : ya tamam abi lafın gelişi o.

ali abi : olum lafın gelişi olmaz o iş. ya gelinir, ya gelinmez.

ahmet : haklısın abi, tamam gördük seni.

ali : haklısın abi, gördük seni. ne yavşak bir adamsın oğlum sen?

araba yavaşlayarak durur. yolun iki yanı da, her yöne doğru kilometrelerce dümdüzdür. ne bir yapı, ne de bir ağaç vardır. çalılar ve toprakla kaplı bir çöl.

(ali abi kapıyı açıp girer) - selamün aleyküm.

ali : naber abi?

ali abi : bi allahın selamını al be kardeşim.

ali : müslüman değilim abi ben. saçma olur.

ali abi : tövbe de lan.

ahmet : abi bırak onu şaşırdı gene. harmanlık başına vurdu onun.

ayşe : abi takma bunu ya, uyuzluğu üstünde, yolda gelirken de yol filmlerine taktı.

ali abi : nesi varmış yol filmlerinin?

ali : hayat öyle değilmiş aslında.

ali abi : nasıl değilmiş, yol film ne lan bu arada?

ayşe : abi işte böyle yolculuk filmleri. mutlu sonla bitiyomuş da, hayat öyle değilmiş de falan filan.

ali abi : e doğru söylemiş adam. mutlu son diye bi şey mi olur amına koyayım. insan ne zaman ölürse hikaye o zaman biter aslında, anlıyon mu?

ahmet : vay ali abi, ne ağrı konuştun ya.

ali : olm sen ne yavşak bi adamsın ya. demin biz aynı şeyi söylemedik mi burda?

ahmet : olm ali abi güzel anlatıyo. özet geçiyo. sen de geç, sana da hak verelim.

ayşe : ali bırak şu denyoyu.

ahmet : oo öyle mi olduk şimdi.

ayşe : önceden neydik lan?

ahmet : ne bileyim ya.

ali : ali abi iki tane ver sen ordan bize, bırakalım seni de uzayalım biz.

ali abi : (meşeleri verir) al.

ali : (parayı uzatır) al abi sen de bunu. nereye bırakalım seni?

ali abi : iyi burası.

ali : tamam abi, iyi akşamlar.

ali abi : hadi kazasız belasız.

ali abi'yi boşluğun ortasında bırakıp devam ederler. ahmet arkada sigarayı sarar. kafası karışmış gibi arada sırada vay be deyip durur. ayşe sigara içer. ali önlerindeki yola bakar. beş dakika boyunca konuşmazlar. arabayı boşluğun ortasında bir yerde durdurup çıkarlar. arabanın önüne yaslanıp sigarayı yakıp döndürürler. boşluğa bakarlar. arabada müzik çalmaktadır ama sesi duyulmaz. ayşe dayanamayıp sorar:

ayşe : yani sence hayat boktan mı şimdi.

ali : bilmem, sence?

ayşe : ne bileyim, hayat işte.

PoP

kalp krizi belirtileri ve kısa açıklamaları

toz ve kilittaşlar arasında, ormana uzak ışıklar altında otobanlarda hayvan leşleri, devlet dairelerinde çürümüşlük ve uyuşma salyangozları rengarenk boyadım, artık hepimiz daha da perişanız. "kalp krizinin neden olduğu göğüs ağrısı bıçak gibi giren bir ağrıya benzetilebilir. sanki göğsün ortası sıkılıyor ya da üzerine baskı uygulanıyor gibi hissedebilirsiniz. bu ağrı 3-4 dakika sürebilir, ara ara geçip tekrar geri gelebilir. göğsünüze bir gece yaşlı bir öküz oturabilir." sabahları yılgınlık belirliyor ve otobüslere tutunmuş milyonlarca el arasında tırnaklarından fışkırıyor ne iş yapmadığın bu da birleştiremiyor bizi gözünde çapaklarla uyanıp evden fırladığın bir sabah yaklaşmakta olduğun mesai oyalarken günlerini adımlarınla katıldığın medeniyetler tarihi kaldırımlarda açtığın belli belirsiz çiçek yüzünün gezegende açtığı uykulu yara kendin için hiç düşünmediğin şeyler gelip duruyor kapına atak, kaygı, bir miktar bulanma kira, aidat, sgk ke

dua

-epidermisten evrene yayılan küçük deri parçalarını düşün gövdenden parçalanıp ufalanarak dünyaya karışan tozdur o yıldız tozu, insan tozu, canlı ve ölü toz hiçbir fark yok aralarında yeterince temele indiğinde her şey cansızdır- her hafta en baştan tekrarlanan bir pazartesi olarak yeryüzüne neredeyse dik bir açıyla halısahalardan, ıstakalardan, erkek kokulu oyun salonlarından uzakta yaşamış bir hayvan olarak hayaller, olmayacak projeler ve her daim kolpa bir doğaya yerleşme düşüncesiyle bazan sokaklara, kaldırımlara, taşıtlara ve bankalara düşman bir tavırla bazan bir markayı ayaklarıma denerken bazan yüzündeki ıslak maskeyi ve gözyaşarmış gözlerini daha çok severek, -dua eder gibi, çok kullanılmış dudaklarımı küfredip ışık hızının bir oyunu yüzünden bir saniyenin birkaç milyonda biri boyunca gözlerinin geçmişinden öpüyorum- rutubet ve kömür kokulu gecekondularda cigara kovalamayı özleyerek uzun süredir görüşmediğim bir dostun içimde bıraktığı tedirginlik ama özle

Dış Güçler: Bir Pazar Akşamı Rastladım Size

Dünyanın bütün pazarları birbirine benziyor. Tanrı haftanın günlerini yaratırken tek bir pazar yaratmış ve onu bir kere kopyalayıp sonsuz kere yapıştırmış gibi. Ama o pazar hayatımda yaşadığım tek ve bu yüzden en farklı pazardı. O Ses'i izliyordum, Özden banyoda saçlarını kurutuyordu. Sehpadaki şarap kadehine uzanırken bir anda onları orada gördüm. Her sağlıklı insan gibi yerimden sıçrayıp çığlık attım. Çığlığım bittiğinde fön makinesinin sustuğunu fark ettim, Özden salon kapısında elinde fön makinesi ile dikiliyordu. Ağzı şaşkınlıktan yarım açık kalmıştı. Gözlerini odadaki iki kişiden ayıramıyordu. “Siz, siz…” diye kekeledim ve sustum. “Siz” dedim tekrardan gücümü toplamaya çalışarak, “ne, ne… ne zaman girdiniz içeriye?” “Halı için geldik” dedi kadın, adamla birlikte gülümsediler ve devam etti, “şaka, biz hep buradaydık.” Sesinde belli belirsiz bir aksan var gibiydi. Özden elinde fön makinesi, arkasında fön makinesinin kablosunu sürükleyerek yanıma geldi. Odadaki insa