Ana içeriğe atla

kuyu meseli


çocuk avurtlarında tırnakçı dikişi, kal-u bela’dan format
bir açıyor gözünü duman dumana zırıltıdan yanıyor orman

kalemini kişnetiyor haftalık bülten, atlarını besletiyor doru devlet
düdük sesleri, kul’am’para yakarışında fazla muhabbette
argoyu mesken tutmuş döndürüyor çavuşun ucunda sözlük kayıran

bir bulut! diyor, bir uçak, gazoz istiyor hamamcıdan
papiklere göz koymuş babasultan: ıh yap diyor, bilinmesin yaşadığımız
gelişi kaça, gidişi gafti, donunda sallarlar adamı çocuklara çömeli bahardan

paket ettiler gelini gazeteye sarılı emanet
sallama sesleri, deriye değen sivri
yamuk yapıyor atmık göllerinde köfteden kurumuş malafat

ayıkıldığı yerde soğuk yamalı haybecinin olmaz masalı
çakmış roju ayakta kalmış ezgin, sırayı çapraz dönmüş kaynar
yol yapıyor kendi masalına talebeye çekmiş istasyonda ihtiyar
maval okur durur voltada abecinin son numarası
bir yazıdaan bir turadan

yaşamadan geçmiş masa başına bilbin, elinde kör kalem görgün
namefta, namerhum, natrans ölüler geçidi
bir pride taşır ruhunda gecikmiş yine bu ay adeti
hadi dikel! diyor, sıkıntıda prenses
merdiven altında saksoya yatmış, harçlığını çıkarıyor zilli

donu bayrak ettik akıntıya kapıldık fuleli
ceketi güzel abim yap bi’güzellik sal bizi
agalar bekler bimekan vaziyet çökecek bu akşam böğrüme
lugat yapılmış, bed trip, kontak kapalı, ittiriver bi’zahmet
biz kelimeye hastayız, bilinmesin yaşadığımız
burada herkes birbirinin düşüğü, akşam mı oluyormuş
yapıştır gelsin vurdur üflenti düdüğü

(Natama)

Yorumlar

PoP

kalp krizi belirtileri ve kısa açıklamaları

toz ve kilittaşlar arasında, ormana uzak ışıklar altında otobanlarda hayvan leşleri, devlet dairelerinde çürümüşlük ve uyuşma salyangozları rengarenk boyadım, artık hepimiz daha da perişanız. "kalp krizinin neden olduğu göğüs ağrısı bıçak gibi giren bir ağrıya benzetilebilir. sanki göğsün ortası sıkılıyor ya da üzerine baskı uygulanıyor gibi hissedebilirsiniz. bu ağrı 3-4 dakika sürebilir, ara ara geçip tekrar geri gelebilir. göğsünüze bir gece yaşlı bir öküz oturabilir." sabahları yılgınlık belirliyor ve otobüslere tutunmuş milyonlarca el arasında tırnaklarından fışkırıyor ne iş yapmadığın bu da birleştiremiyor bizi gözünde çapaklarla uyanıp evden fırladığın bir sabah yaklaşmakta olduğun mesai oyalarken günlerini adımlarınla katıldığın medeniyetler tarihi kaldırımlarda açtığın belli belirsiz çiçek yüzünün gezegende açtığı uykulu yara kendin için hiç düşünmediğin şeyler gelip duruyor kapına atak, kaygı, bir miktar bulanma kira, aidat, sgk ke

dua

-epidermisten evrene yayılan küçük deri parçalarını düşün gövdenden parçalanıp ufalanarak dünyaya karışan tozdur o yıldız tozu, insan tozu, canlı ve ölü toz hiçbir fark yok aralarında yeterince temele indiğinde her şey cansızdır- her hafta en baştan tekrarlanan bir pazartesi olarak yeryüzüne neredeyse dik bir açıyla halısahalardan, ıstakalardan, erkek kokulu oyun salonlarından uzakta yaşamış bir hayvan olarak hayaller, olmayacak projeler ve her daim kolpa bir doğaya yerleşme düşüncesiyle bazan sokaklara, kaldırımlara, taşıtlara ve bankalara düşman bir tavırla bazan bir markayı ayaklarıma denerken bazan yüzündeki ıslak maskeyi ve gözyaşarmış gözlerini daha çok severek, -dua eder gibi, çok kullanılmış dudaklarımı küfredip ışık hızının bir oyunu yüzünden bir saniyenin birkaç milyonda biri boyunca gözlerinin geçmişinden öpüyorum- rutubet ve kömür kokulu gecekondularda cigara kovalamayı özleyerek uzun süredir görüşmediğim bir dostun içimde bıraktığı tedirginlik ama özle

Dış Güçler: Bir Pazar Akşamı Rastladım Size

Dünyanın bütün pazarları birbirine benziyor. Tanrı haftanın günlerini yaratırken tek bir pazar yaratmış ve onu bir kere kopyalayıp sonsuz kere yapıştırmış gibi. Ama o pazar hayatımda yaşadığım tek ve bu yüzden en farklı pazardı. O Ses'i izliyordum, Özden banyoda saçlarını kurutuyordu. Sehpadaki şarap kadehine uzanırken bir anda onları orada gördüm. Her sağlıklı insan gibi yerimden sıçrayıp çığlık attım. Çığlığım bittiğinde fön makinesinin sustuğunu fark ettim, Özden salon kapısında elinde fön makinesi ile dikiliyordu. Ağzı şaşkınlıktan yarım açık kalmıştı. Gözlerini odadaki iki kişiden ayıramıyordu. “Siz, siz…” diye kekeledim ve sustum. “Siz” dedim tekrardan gücümü toplamaya çalışarak, “ne, ne… ne zaman girdiniz içeriye?” “Halı için geldik” dedi kadın, adamla birlikte gülümsediler ve devam etti, “şaka, biz hep buradaydık.” Sesinde belli belirsiz bir aksan var gibiydi. Özden elinde fön makinesi, arkasında fön makinesinin kablosunu sürükleyerek yanıma geldi. Odadaki insa