Ana içeriğe atla

farelerden sonra dünya



ve sonra yeryüzüne yedi gün boyunca baktı.

yedinci günün sonunda onlara dedi ki;

 

şehrinizin taşaklarını koparacağım

öyle çok erkek kesilecek ki

kendi kanlarında akmaya başlayacaklar pis sokaklarınıza doğru

farelerinizi besleyeceğim

iri besili fareler armağan edeceğim size

kalbinizden son umut kırıntısını söküp atmak için

farelere yedireceğim onu

ve siz canlıyken henüz

y biçiminde bir kesikle yaşarken başlayacak otopsiniz

henüz ölmemişken öldükten sonranızı göreceksiniz

şehri taşaklarınız, fareleri kalpleriniz besleyecek.

 

lağımlarda uyutacağım sizi

üzerinizi suyla örteceğim geceleri

buz gibi, sülfürlü bir suda uyurken siz

gördüğünüz rüyalarla besleyeceğim şehrinizi.

 

tüm kollarını keseceğim şehrinizin,

altıya böleceğim sizi de

kestiğim parçalara şarkılar söyleyeceğim

her bir parçanıza yeni bir isim takacağım

uzuvlarınıza bir isim verip uzun uzun konuşacağım onlarla

öldükten sonra da yaşatacağım hatıranızı

bir anı ne zaman solar ne zaman çürür

etinizle birlikte öğreneceğiz bunu.

 

dudaklarınızı kesip dudaklarıma dikeceğim

sizin dudaklarınızla küfür edeceğim size

böyle ilençler böyle ahlar

cerahatlar dolduracak yüzlerinizi

kan nehrine karışırken göz yuvalarınızdaki bozuk paralar.

 

 umudu kesip alacağım sizden

iyi günlerin geleceğine dair bütün inancınızı söküp alacağım

dilinizle beyniniz arasındaki bağı koparırken

son bir söz söyleme isteğinizi dişlerinize gömeceğim

bir anıt yapacağım dişlerinizden

dünyanın her yerinden görünecek bir çürük diş anıtı.

 

etinizde yetiştirdiğim mantarları pişireceğim size

artık dudaksız ve dişsiz

eksik ve yarım ağzınıza tıkacağım onları

içinize atmanız için bütün çığlıklarınızı

ses tellerinizi kızartacağım önce

şölen sonra başlayacak.

 

kendi kanınızdan dövmeler yapacağım size

en eski büyülerden muskalar işleyeceğim derinize

sonsuz azap, sonsuz keder,

sonsuz pişmanlık içinde uyuyasınız diye.



Yorumlar

PoP

kalp krizi belirtileri ve kısa açıklamaları

toz ve kilittaşlar arasında, ormana uzak ışıklar altında otobanlarda hayvan leşleri, devlet dairelerinde çürümüşlük ve uyuşma salyangozları rengarenk boyadım, artık hepimiz daha da perişanız. "kalp krizinin neden olduğu göğüs ağrısı bıçak gibi giren bir ağrıya benzetilebilir. sanki göğsün ortası sıkılıyor ya da üzerine baskı uygulanıyor gibi hissedebilirsiniz. bu ağrı 3-4 dakika sürebilir, ara ara geçip tekrar geri gelebilir. göğsünüze bir gece yaşlı bir öküz oturabilir." sabahları yılgınlık belirliyor ve otobüslere tutunmuş milyonlarca el arasında tırnaklarından fışkırıyor ne iş yapmadığın bu da birleştiremiyor bizi gözünde çapaklarla uyanıp evden fırladığın bir sabah yaklaşmakta olduğun mesai oyalarken günlerini adımlarınla katıldığın medeniyetler tarihi kaldırımlarda açtığın belli belirsiz çiçek yüzünün gezegende açtığı uykulu yara kendin için hiç düşünmediğin şeyler gelip duruyor kapına atak, kaygı, bir miktar bulanma kira, aidat, sgk ke

dua

-epidermisten evrene yayılan küçük deri parçalarını düşün gövdenden parçalanıp ufalanarak dünyaya karışan tozdur o yıldız tozu, insan tozu, canlı ve ölü toz hiçbir fark yok aralarında yeterince temele indiğinde her şey cansızdır- her hafta en baştan tekrarlanan bir pazartesi olarak yeryüzüne neredeyse dik bir açıyla halısahalardan, ıstakalardan, erkek kokulu oyun salonlarından uzakta yaşamış bir hayvan olarak hayaller, olmayacak projeler ve her daim kolpa bir doğaya yerleşme düşüncesiyle bazan sokaklara, kaldırımlara, taşıtlara ve bankalara düşman bir tavırla bazan bir markayı ayaklarıma denerken bazan yüzündeki ıslak maskeyi ve gözyaşarmış gözlerini daha çok severek, -dua eder gibi, çok kullanılmış dudaklarımı küfredip ışık hızının bir oyunu yüzünden bir saniyenin birkaç milyonda biri boyunca gözlerinin geçmişinden öpüyorum- rutubet ve kömür kokulu gecekondularda cigara kovalamayı özleyerek uzun süredir görüşmediğim bir dostun içimde bıraktığı tedirginlik ama özle

Dış Güçler: Bir Pazar Akşamı Rastladım Size

Dünyanın bütün pazarları birbirine benziyor. Tanrı haftanın günlerini yaratırken tek bir pazar yaratmış ve onu bir kere kopyalayıp sonsuz kere yapıştırmış gibi. Ama o pazar hayatımda yaşadığım tek ve bu yüzden en farklı pazardı. O Ses'i izliyordum, Özden banyoda saçlarını kurutuyordu. Sehpadaki şarap kadehine uzanırken bir anda onları orada gördüm. Her sağlıklı insan gibi yerimden sıçrayıp çığlık attım. Çığlığım bittiğinde fön makinesinin sustuğunu fark ettim, Özden salon kapısında elinde fön makinesi ile dikiliyordu. Ağzı şaşkınlıktan yarım açık kalmıştı. Gözlerini odadaki iki kişiden ayıramıyordu. “Siz, siz…” diye kekeledim ve sustum. “Siz” dedim tekrardan gücümü toplamaya çalışarak, “ne, ne… ne zaman girdiniz içeriye?” “Halı için geldik” dedi kadın, adamla birlikte gülümsediler ve devam etti, “şaka, biz hep buradaydık.” Sesinde belli belirsiz bir aksan var gibiydi. Özden elinde fön makinesi, arkasında fön makinesinin kablosunu sürükleyerek yanıma geldi. Odadaki insa