Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

maltepe mezarlığı

koro bu selvileri siz mi diktiniz beyler bu selvileri bu mezar yerlerine bu mezarlar hep böyle özene bezene bu taşları beyler iyi giyimli beyler bu duvarları bu yüksek yüksek duvarları ölüleri insanlardan korumak için mi hikaye bak şimdi, benim de kirli bir akvaryumum var öldürdüm sonrası balıkları ölmeden önce hatırlanmayacağım bir unutulma istiyorum bu benim en doğal hakkım hatırlanmamak iyidir çünkü biliyorum özet geçiyorum bak çok şanlı tarihini: çünkü dünyada çok kötü şeyler oluyor çünkü dünyada çok kötü şeyler oldu: birtakım iyi giyimli kötü adamlar tarafından -geceleri yalnız kaldıklarında ne yapıyorlar beyaz bir yastığa başlarını koyuyorlar- planlar yapıldı, hiçlik artırıldı, erkekler önce kadın ve çocuklar sonraya bırakıldı. dünyada çok kötü şeyler olacak. 1. insan hakları evrensel bildirnamesinin 14'üncü maddesine göre her birey istediğini unutabilme ve istediği zaman yine unutabilme hürriyetine ve her halk unutarak kendi ken

türkiye'nin ruhsuzluğu

Kader ve keder kelimeleri birbirlerinden yalnızca iki harfle ayrılı yor . K eder kader gibi odanın orta yerinde, sessizce duruyor . Bu düşünceden bir adım geriye gidemiyorum; asla uzaklaşamayan, ama asla da yakınlaşamayan dairesel bir hareketle, merkezin etrafında dönüp duruyorum; Sisifos’la Odisseus’un eşsiz birleşimi. Yaşadığım ülke yalnızca yaşananlardan, yalnızca tutumlardan dolayı kederlenmemi değil, aynı zamanda bundan utanmamı da zorunlu hale getiriyor. Bir tür hiçe sayılmış insanlar ülkesi. Zaman zaman kendi ruhumda, yaşadığım ülkenin tüm çelişkilerini barındırdığımı fark ediyorum. Düşünce yapısı, ahlak anlayışı, dünyayı algılayışla gündeliklik içindeki davranışlar birbirini tutmuyor. İlkel duyguların saçma olduğunu, çoktan değişilmiş olunması gerektiğini, insanın bu tür duygulara karşı geliştirebileceği karşıdavranışların kişisel gelişim düzeyinde bir fark oluşturacağını düşünüyorum: Sonra adamlar, özellikle adamlar diyorum çünkü adamlar, kafa kesiyorlar. Öte yandan b

cızırtılı organ

deli çukur, varlığımın örtük anası, küçük kara vulgar aç ağızlı sonsuz dişli delik, cızırtılı organ ömrümü yoluna harcadığım çürük uluma kara çiçek, kokuşmuş kuytu, rutubetli mağara: :ölme, yorganlara gir gece, kayarak bir cümleye sıcak bir ama girer gibi yalnızlık anlamına gelen bir et için düş yollara yapayanlış karanfiller bağışla dünyaya siyah! saf renkten yapılmış sonsuz ve cansız canavar tükrüğü kan ve alev, mimarisi bozuk ve maya ve korkunç çirkinliği ile güzelliği lanetli geometrisi eski ile çarpıklığı dağ ve duvarları kirli ile aklı bir kırık ve yarım bir ada: :ben böyle böyle azalırken duvarlara baka baka üç şiir ve bir küçük oda ayaklarımda acı bir fren sesi şuralarda geçmişi dişlerken bulaşmış birkaç zifirinde yarattığın erkeklik salyalı kasıklarımda yükselen uygarlık; bir çukura doğru büyüyor dimdik bir dokunun azar azar yıkılışı; bana emanet ettiğin yanlış sonuç kültür: gözlerine sürdüğün sahtekaralık şimdi bana gö

anayurt oteli

bana kalırsa anayurt oteli, her insanın bir gün yaşayabileceği muhtemel bir kırılmanın romanı. zebercet taşra sıkıntısıyla örülü hayatında yine de yaşamaya devam ediyor çünkü çıldırması için ihtiyacı olan katalizör, kendisine taşra tarafından verilmiyor. o tek düze, her günü birbirinin tıpatıp aynısı hayatında bu sayede yaşayabiliyor, normalmiş gibi davranabiliyor. gündelik hareketlerinin dışına çıkamamak, onu çıldırmaya müsait kimyasının sınırları içinde tutabiliyor: anahtar alıp veriyor, hesapları tutuyor, gidip kasaba meyhanesinde iki tek atıyor, hizmetçi kadınla sikişiyor, berbere gidiyor, vs... tüm bu kanıksanmış ritüel zebercet'in kendi kendisinin de tedavisi demek. ama zebercet bizler kadar şanslı ya da şanssız değil. gecikmeli ankara treniyle gelen kadın, zebercet'in kimyasının kırılması için yeterli oluyor. dış dünyadan, başka bir hayattan gelen; zebercet'in başka biri olup başka bir şekilde yaşayabileceği ihtimalini onun yüzüne vuran kadın hayatına bir and

TSKB

türkiye sınai kalkınma bankası nın alsancak ikinci kordon da şubesi var. harflerin tek tek pleksiglas kutulara yazılı olduğu bir tabelası mevcut. böyle yan yana otuz üç adet beyaz kutu. bu haliyle bin dokuz yüz ellilerden kalmış gibi duruyor. zaten banka da o yıllarda dünya bankası nın desteğiyle kurulmuş; marshall yardımıyla kimlere kredi verilecek, kimler milli sermayedar olacak, kimler zengin edilecek, hep burada karar verilmiş. banka sermaye sağladığı kuruluşlara ortak olmuş, daha sonra bu kuruluşlar parayı bulunca banka o kuruluşların hisselerini halka satmış, sermaye piyasasının semirmesine ön ayak olmuş. tabii ben dün tabelayı görene kadar tüm bunlardan bihaber mutlu mesut yaşıyordum. şimdiyse korkuyorum. sanki hep ortada duran ama kimsenin farketmediği hakiki bir komplonun farkına varmış gibiyim. her şey o uğursuz tabelanın ardında oluyor. özellikle anakronik olsun diye yapılsa bu kadar olmazdı. içerde kloş etekli kadınlar dolaşıyor herhal. acaba hala ellileri mi yaşıyor

insan, dört yanı yalnızlıkla çevrili bir adadır

çok sevgili beyaz arkadaşlar; galiba hepimizin içinde, derinlerde ama, her an, bulabildiği bir yarıktan yeryüzüne çıkmaya eğilimli, evet evet, cezmi ersözler yaşıyor. adamlar sakallarıyla orada lan işte, yoksa durup dururken neden böyle bir cümle geçsin zihnimden? *** edebiyat boş iş. gıda işine gireceksin aslında. gıdada para her zaman var. yine de akşam kepenkleri indirirken seni kimsenin anlamadığını düşünüp kederlenebilirsin. sattığın bazlamaları insanlar anlamıyordur, içinde bazlamaların dolduramadığı bir boşluk vardır, bi şeyler ters gitmiştir; onların yalnızca bazlama olduğunu düşünenler vardır. "şeyler neyseler, odurlar" diyenler vardır.  ama bu, oldukları-varlık-olmalarından sapmalarını istiyorsan, üzerinde düşünmen yeter. yine de, özellikle gece üçten sonra, elinizdeki en büyük gerçek neredeyse şu olarak kalıyor: "iletişim hakkındaki en büyük yanılgı kurulduğunun sanılmasıdır."  *** belki bir akşam kendini pazarlamaktan vazgeçtiğin

Şerefli Kaybetmek

Yemin Etmiyorum Ama En Az Kırk Bin Yıldır Savaşıyoruz Doğa Ana’nın avukatlarından biri şöyle diyor: “Ölümden kaçınmak için çaba harcamak gerekir. Vücut kendi haline bırakıldığında -ki, canlı öldüğünde olan budur- çevresiyle bir denge hali oluşturmaya eğilimlidir. Canlı bir vücuttaki sıcaklık, asitlilik, su içeriği ya da elektriksel gerilim benzeri bir niceliği ölçerseniz, bekleneceği biçimde, bu niceliğin çevrede kendisine karşılık gelen ölçümden çok farklı olduğunu bulursunuz. Örneğin, bizim vücutlarımız genellikle çevreden daha sıcaktır ve soğuk iklimlerde bu sıcaklık farkını korumak oldukça zordur. Öldüğümüzde bu çaba durur, sıcaklık farkı azalmaya başlar ve sonunda çevreyle aynı sı¬caklığa geliriz. Daha genel bir biçimde söylersek, canlılar, eninde sonunda kendilerini çevreleyen dünya ile kaynaşır ve özerk varlıklar olma durumundan çıkarlar.”* Hayatta kalabilmek için, hücre ya da organizma boyutunda, bilinçli ya da bilinçsiz, savaşmak mecburiyetindeyiz. Sakin bir b

dua

-epidermisten evrene yayılan küçük deri parçalarını düşün gövdenden parçalanıp ufalanarak dünyaya karışan tozdur o yıldız tozu, insan tozu, canlı ve ölü toz hiçbir fark yok aralarında yeterince temele indiğinde her şey cansızdır- her hafta en baştan tekrarlanan bir pazartesi olarak yeryüzüne neredeyse dik bir açıyla halısahalardan, ıstakalardan, erkek kokulu oyun salonlarından uzakta yaşamış bir hayvan olarak hayaller, olmayacak projeler ve her daim kolpa bir doğaya yerleşme düşüncesiyle bazan sokaklara, kaldırımlara, taşıtlara ve bankalara düşman bir tavırla bazan bir markayı ayaklarıma denerken bazan yüzündeki ıslak maskeyi ve gözyaşarmış gözlerini daha çok severek, -dua eder gibi, çok kullanılmış dudaklarımı küfredip ışık hızının bir oyunu yüzünden bir saniyenin birkaç milyonda biri boyunca gözlerinin geçmişinden öpüyorum- rutubet ve kömür kokulu gecekondularda cigara kovalamayı özleyerek uzun süredir görüşmediğim bir dostun içimde bıraktığı tedirginlik ama özle

mezbaha

«ı) Canlı hayvanın kulak küpe numarası, mezbahaya giriş tarihi, menşe şahadetnamesi veya Yurt İçi Veteriner Sağlık Raporunda yer alan düzenleme tarihi, rapor numarası, geldiği yer, hayvan sahibinin adı soyadı, hayvanın ırkı, yaşı, cinsiyeti, canlı ağırlığı, sığır cinsi hayvanlar için pasaport düzenleme tarihi, hayvanın geldiği işletmenin numarası, ante mortem muayenenin sonucuna ilişkin bilgiler, muayeneyi yapan veteriner hekimin adı-soyadı ve imzasının bulunduğu ve formatı Bakanlıkça belirlenen ve valilikçe seri numarası verilip her sayfası mühürlenerek mezbaha sahibine teslim edilecek olan Mezbahaya getirilen hayvanlara ait giriş kayıt defteri,” “i) Kesilen hayvanın kulak küpe numarası, kesildiği tarih, ırkı, cinsiyeti, yaşı, karkas ağırlığı, post mortem muayenenin sonucuna ilişkin bilgiler ve muayeneyi yapan veteriner hekimin adı, soyadı ve imzasının bulunduğu, formatı Bakanlıkça belirlenen ve valilikçe seri numarası verilip her sayfası mühürlene

far from any road

tozlu bir ovadan kızın silik gölgesi yükselir zehirli katran ruhu çalılıklarda gizlenir kavurucu güneşe döner yavaşça belini tenine dokunduğum an parmaklarıma kan hücum eder güneşin son ışıkları kayaları ısıtırken çıngıraklı yılanlar yavaş yavaş çıkarken dağ kedileri kemiklerini götürmek için gelecek ve bu sessiz kumun üzerinde benimle birlikte yükseleceksin yıldızlar gözlerin rüzgar ellerim olacak the handsome family

Şiirin Hayatlaştırılması Hayatın Şiirleştirilmesi

“Bütün duyguların ve bütün eylemlerin; aşkın, savaşmanın, erdemin, ahlakın, nefretin, sevginin, hor görmenin, hoş görmenin, aşağılamanın ve aşağılanmanın, bireyin, toplumun ve tanrının ve aklınıza gelebilecek o diğer her şeyin öyle çok ve öyle farklı tanımını yaptık ki, artık her şeyi biliyor ve aynı zamanda da hiçbir şey bilmiyoruz. Dünyayı öyle yakından tanıdık ki artık ona tamamen yabancıyız. Yaşadığımız çağın insanları olarak bunca zaman ve bunca çaba, bunca bilgi ve akan bunca kandan sonra olabildiğimiz tek şey tarihin artığı olmak. Hep birlikte göt olduk. Eğer bir yerlerde yaşayan kutsal bir babamız hala varsa, yarattığı bu hiçlikten hiç hoşlanmıyor olmalı. En azından babamızı kızdırmayı başarmış olmalıyız; buna içilir işte.” Şiir yaşamı boyunca hayatı sanki bir başka şeymiş gibi; dudaklara yapamayacağı görevler vererek, aynalara olmayacak derinlikler, sessiz sedasız gelip oturduğum bu koltuğa aslında pek olmayacak anlamlar yükleyerek, yüzlere olmayacak insanlar seçerek, c